※13※ işin kötüsü birbirimizden beterdik: bir kör ve bir sağır

12 4 5
                                    

“Hala eve dönebilirsin.” diye diretti Eliz. “Alyaz, lütfen. Sokak ortasında yalvartacak mısın beni?”

“Ol-maz.” Alyaz koyu kahve saçlarının üstüne taktığı beyaz bebeknefesi çiçeklerinden yapılma tacını düzeltti. Harmantoru’nun renklerine uygun giyinmese de elbisesi kırık beyaz tok bir kumaştandı ve bunun bayram için yeterli olacağını düşünmüştü. “Dün gece seni o halde gördükten sonra yanından ölsem ayrılmam.”

“Bayram kutlamaya değil, Nadir’in yanına gidiyorum. Ne yapacaksın büyü muhabbetinin içinde?”

“Olur da yine tepen atarsa olacak bir cinayeti önleyeceğim.”

Eliz başını hafifçe yana yatırdı. “Alyaz,”

“Sana bin kere dedim ve gerekirse bin kere daha söyleyeceğim, akıllı ama akılsız kardeşim: Senin canını sıkan her şey benim de canımı sıkar. İçini rahatlatacak şey dünyanın sonunda olsa ve oraya gitmen gerekse bile seninle geleceğim, anlaştık mı?” Baş döndürücü kalabalığın içine karışarak Bahçe’ye doğru yürürlerken Alyaz kardeşinin elini yakalayıp sıkı sıkı tuttu. “Ne yani, benzerini sen benim için yapmaz mıydın? Yapmadın mı?”

Eliz derin bir nefes verdi. “Yapardım. Yaptım.”

“O zaman daha fazla tartışmamızın manası var mı? Hmm?” dedi Alyaz kıkırdayarak. “Hem bakıyorum da,” Eliz’i baştan aşağı süzdü. “Ne kadar cici olmuşsun böyle. Kiremit rengi uçuş uçuş elbise, kaplangözü bileklikler, endez otu ve kadife çiçeğinden saç süsü… Tam bir güz kızı.” Sonra yüzündeki sevecen gülümseme şeytani bir hal aldı. “Birilerini gırtlaklamak istediğini bilmesem özellikle böyle giyinip süslenmişsin derdim. Porsuk altında dans etmeye mi niyetlisin yoksa? Kimleri kıskandıracaksın, söyle hele.”

Yüzü cayır cayır yanmaya başlarken Eliz ablasının metal koluna dirsek attı. “Eve dön, abla.

Alyaz kahkaha attı. “Avucunu yala, tatlım.” 

Eliz birilerine çarpmamak için önüne dönmeden önce hızlıca üstüne baktı. Abartmış mıydı? Ama bu dolabında bulduğu ve bayramda gerçekten cinayet planlamıyormuş gibi gözükebileceği tek giysisiydi. Boynunu tamamen açıkta bırakıp gövdesine tam oturan ve kolları omuzlarından aşağı düşen kayık yakalı, pileli eteği diz hizasında sonlanan, ince keten kumaştan, kırmızı ve kahverenginin tam ortasından bir tona sahip, eteğinin ve yenlerinin bitimi beyaz iğne oyalarıyla işli bir elbiseydi. Göğsü belki biraz fazla açıkta kalmıştı. Onun için de yapabileceği hiçbir şey yoktu çünkü şallarının veya kolyelerinin hiçbiri yanında değildi. Evde eski bayramlardan kalma turuncu çiçekli bir saç süsü bulmuş, sarı bukleleri gözüne girmesin diye toka niyetine gelişigüzel tutturmuştu saçına.

Zaten kendini göstermek için gitmiyordu oraya. Nadir’i kuytuda yakalayıp istediklerini sorsa yeter de artardı bile.

Gerçi çevresindeki umur ve arsan kadınların giydiklerinin yanında Eliz hayli sönük ve ufak kalıyordu. Çoğu saçlarına başak, ortanca ve kocaman güllerle süslü yüksek taçlardan takmış, kanatlarının üstüne güz renklerinden örülmüş kurdeleler, boncuklar ve minicik parıldayan simyatik ışıklı süs zincirler germişler, yüzlerini kırmızı ve turuncunun en tatlı tonlarından kızı kıskandıracak kadar ince ve zarif makyajlarla renklendirmişlerdi.

Sonuçta hastalıklı da olsa bereketli geçen bir yazın bitişini kutluyorlardı ve daha az süslenmeyi hak ettikleri söylenemezdi. Eliz tüm o ışıltılı, gösterişli insanların arasında görünmemekten ve fark edilecek kadar cafcaflı olmamaktan memnundu.

KEMİK VE GECEDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin