12

12 2 2
                                    

"Off!"

Gözlerimi açmaya çalışırken her yerimin ağrıdığını fark etmemle kendimi tekrar yatağa bırakmam bir oldu. Hareket edecek gram gücüm yoktu. Bileklerimdeki sızı resmen hayattan bezdiriyordu.

Belki daha rahat edeceğim bir pozisyon bulma ümidi ile yatakta dönmeye başladım. Yatak garip bir şekilde fazla rahat gelmişti. Sanki günlerdir uyuyamamışım da sonunda kavuşabilmişim gibi. Aniden fark ettiğim tertemiz çarşafın kokusu çok hoşuma gitmişti. Hiç kendi yatağımmış gibi hissettirmiyordu.

Gözlerimi açtığımda beni karşılayan bembeyaz çarşaflar şüphemi iyice artırmıştı. Yatağıma en son beyaz çarşaf sermediğime emindim. Şaşkınlıkla etrafa baktığımda bulunduğum odanın kendi odam olmadığını fark etmem biraz zaman almıştı. Daha doğrusu kendi odam olmadığını kabullenmem...

En son ne yaşamıştım ben? Kimin odasıydı burası ve benim burada ne işim vardı?

İçimi kaplayan korku kaçma isteği uyandırsa da yatağın rahatlığı buna engel oluyordu.

Sonuçta zarar verecek olsa böyle rahat bir yatağa yatırmazdı ama değil mi yani?

Anlam veremediğim bir şekilde yatak beni güvende hissettirmişti. Yorganı iyice üstüme çekmiş başıma ne geldiğini hatırlamaya çalışıyordum. Sanki başıma gelen olaylar birer kabusmuş da ben de sonunda uyanabilmişim gibi bir his vardı içimde.

Sanki hiç kaçırılmamışım gibi...
Sanki hiç travmalarım tekrar yaşanmamış gibi...
Sanki hiç acı çekmemişim gibi...

Olayları hatırladıkça gözlerim doluyor, bir ağlama isteği hükmediyordu. Kollarıma bakmaya korkuyordum. Tüm olanlar sadece birer kabus olarak kalsın istiyordum. Ne kadar gerçeği bilsem de ve bu gerçekten kaçamayacak olsam da buna inanmak istemiyordum. Eğer kollarıma bakmazsam ve o izleri görmezsem belki hep bir kabus olarak kalırlardı. Tabii eğer öyle bir şey mümkünse.

Kollarımı yorganın altına resmen saklamış, gözümü kapatmış bir şekilde uzanıyordum. Etrafta hiç ses yoktu. Ne odanın dışından gelen bir adım sesi ne pencereden duyulan bir kuş sesi...

Uyanmak istemiyordum. Tek istediğim geri uyumak ve gözümü açtığımda kendimi evimde bulmaktı. Bazı şeylerden ne kadar imkansız olduğunu bilmenize rağmen yine de vazgeçemezsiniz ya o yalan ümitten kopmak istemezsiniz, ben de şuan onu yaşıyordum. Ne kadar gözlerimi kendi evimde açamayacağımı bilsem de yine de geri uyumaya çalıştım ve en azından bunda başarılı olabildim.

--------------------------

Uğur, Gece'nin bayıldığını fark ettiğinde içinde oluşan hüzün siniriyle öyle bir birleşmişti ki eğer buna asıl sebep olan kişi o an karşısına çıksaydı bu hayatında yaptığı en büyük hata olmuş olacaktı. Daha büyüğünü yapmaya fırsatı bile olmayacaktı üstelik.

Gece'yi sandalyeye bağlı, kolları kan içinde görmek Uğur'u çok sarsmıştı. Gece'nin hissettiği o acıyı, o korkuyu tahmin etmek bile onu mahvediyordu. Kendini suçluyordu.

Nasıl onu koruyamam?
Nasıl onun bu hale düşmesine izin veririm?
Nasıl buna engel olamam?

Artık iş işten geçmişti. Zamanı geriye alıp bu duruma engel olamazdı. Ama hala yapabileceği bir şey vardı.

Ona bunu yaşatanlara hayatlarının en büyük dersini vermek...

Uğur, Gece'yi kendi evine getirmişti ancak onu burada tutamazdı. Ne kadar Gece'yi bırakmak istemese de kendini onun diyeceğini düşündüğü şeylere hazır hissetmiyordu. Gece'nin de onu suçlayacağını düşünüyordu. Ve bu düşüncesini karşısında dile getirmesini istemiyordu. Yapacaksa bunu mesaj yoluyla yapsa daha iyiydi onun için. Yüzüne yüzüne söylemesini kaldıramayabilirdi.

----------------------------

Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu çıkaramamıştım ama tekrar uyumadan önce olduğum odada olmadığım kesindi. O bembeyaz çarşafların yerini mavi süpermanli çarşaf almıştı. Yatağın sol tarafındaki duvarda duran pencere yatağın karşısındaydı. Yatak ortada durmuyordu, duvara dayanmıştı. Odada bir değil iki yatak vardı. Burası kesinlikle başka bir odaydı.

Etrafa biraz daha baktığımda komodinin üzerinde bir tepsi olduğunu gördüm. Tepside kahvaltılıklar vardı. Biraz peynir, biraz zeytin, biraz reçel ama en önemlisi bir termosta çay...

Bunu kim buraya ne zaman koymuştu da çay soğumasın diye termosa ihtiyaç duymuştu?

Tam elimi tepsiye atmışken çok sıkıştığımı ve bir an önce tuvalete gitmem gerektiğini fark ettim. Odada iki tane kapı vardı. Bir tanesi odadan çıkıyorsa diğerinin tuvalet olma olasılığı kaçtı? Denemekten zarar gelmezdi.

Ayağımı yataktan sarkıtmış yavaş yavaş hareket ediyordum. Her yerimde bir ağrı, bir sızı vardı. Kendimi hiç olmadığım kadar yorgun hissediyordum. Bacaklarımı hareket etmeye, yürümeye zorladım. Yatağın dayalı olduğu duvardaki kapıya doğru ilerlemeye başladım. Yataktan destek alarak yürüyordum. Bacaklarım  henüz yürümeye alışamamışlardı.

Yavaş yavaş kapıya doğru ilerleyip açtığımda şansımın olduğunu düşündüm. Beyaz fayanslarla kaplı odada bir klozet, bir lavabo bir de duşakabin vardı. Kendimi hızlıca odaya attım. Yüzüme vurduğum soğuk su kendime gelmem de yardımcı olmuştu. İçimden ne kadar duş almak da geçse de şuan pek de uygun bir zaman değildi. Daha kimin olduğunu bile bilmediğim bir evde duşa girecek kadar yürek yememiştim.

Yatak odasına döndüğümde komodinin üstündeki tepsiyi kucağıma aldım. Kendimi aylardır aç kalmış gibi hissetsem de içimde bir his yemeği düzgün bir iştahla yememe engel oluyordu. Ağlamak isteyip de ağlayamamak gibi şuan yemek istediğim halde yiyemiyordum. Sebebini anlamaya çalışırken bir anda tüm olaylar film gibi gözümün önünden aktı. Kaçırılışım, yaralanışım, Uğur... Hepsi birden aklıma hücum etti. Zar zor yemeni sağlayan iştahım da bir anda ortadan yok olup gidiverdi. Gözlerim doldu. Tüm duygular bir anda üzerime yüklendi. Korku, endişe, üzüntü, gerginlik, kurtulmuş olmanın verdiği rahatlık ve tüm olayların gerçek olmasının verdiği huzursuzluk...

Odada yalnızdım. Ağlamamda hiçbir problem görmüyordum. Neler yaşamıştım, ağlamak hakkım değil miydi? Tepsiyi tekrar komodinin üzerine koyup dizlerimi yüzüme doğru çektim. Kollarımı dizlerime sarıp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım?


Bir yarım saat kadar ağladıktan sonra ağlamam artık durmuştu. Biraz öylece yatakta durduktan sonra yüzümü yıkadım. Ne kadar canım istemese de zorunda olduğumu bildiğin için biraz kahvaltılıklardan atıştırdım. Pek bir şey yiyemesem de çay içmek iyi gelmişti. Termostan dolayı hala sıcak olan çay içimi ısıtmış ve az da olsa rahatlamıştı.

Bir süre sonra artık odadan çıkmam gerektiğini hissettim. Kimin evindeydim, şuan evde kim vardı? Bu sorulara cevap almak istiyordum. Elimi kapıya atmış açarken içimde oluşan gerginliği umursamamaya çalıştım.

Odadan çıktığımda bir koridorlarla karşılaştım. Sağa doğru ilerlediğimde hem sağımda hem solumda iki kapının olduğu bir yere geldim. Normal bir öğrenci evini andırıyordu ev. Sağ taraftaki kapının ardında salon varken sol tarafımdaki kapıda mutfak vardı. İkisi de boştu. Kimse yoktu.

Tekrar çıktığım odanın kapısının oraya geldim. Biraz daha ilerisinde bir kapı daha olduğunu gördüm. Oraya doğru ilerlemeye başladım. Kapının önüne geldiğimde içimde kötü bir his oluşmuştu. Sanki bu odaya girmemem gerekiyordu. Kapıyı dinlemeye çalıştım ama içerden gelen sesler çok kısıktı ve ne olduğu pek anlaşılmıyordu. Merakıma yenik düşerek kapıyı çalıp bir cevap beklemeden araladım.

Yapmaz olaydım...

O odada her şeyi görmeye hazır olabilirdim ama buna asla.

Kuzey'i üzerinde hiçbir şey yokken başka bir erkeğin penisini emerken görmek şu odada görmeyi bekleyeceğim son şey bile olamazdı...

_____________________

Gecemin GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin