11. Bölüm

184 23 9
                                    

Episode 11
"Bahsetme kimselere, yaramızda kalsın."

Bu bölümden önce yayınlanan 10. bölümü okumayı unutmayın ❤️💛
***

Bedenim yorgunluktan kırılıyordu. Tüm gün Antalyanın turistik yerlerini gezmiş, yorulmuş, eğlenmiştik. Tüm bunlar olurken elimde telefonla bir mesaj beklemiş, gelmeyen mesajla ile moralim bozulmuştu.

Tüm bunları ise fark eden bir kişi vardı ama inatla ne olduğunu sormuyor, bana zaman tanıyordu. Ya da daha basit bir şekilde, ne olduğunu soracak kadar yakın görmüyordu beni.

Otele doğru yürürken herkes derin bir sohbet içerisine dalmıştı. Kazımcan, Yunus ve Kerem önden bir şey konuşurak ilerlerken Tuğçe, Asel ve bende bir şeyler konuşuyorduk. En azından dışarıdan öyle duruyordu çünkü ne Asel ne de Tuğçe beni sohbete dahil etmek istermiş gibi durmuyordu. Söylediklerimin havada kaldığını hissettiğim anda kendimi geri çekmiş, telefonumla beraber yalnız kalmıştım.

Bir bildirim bekliyordum, öyle ki bu tüm gün giydiğim görünmezlik pelerinini çıkartacak; beni kendime getirecekti ama o bildirim gelmiyordu.

"Zor birisi."

Barış'ın yanımda sessiz bir şekilde söylediği sözler sıçramamı sağlarken şaşkın bakışlarımla ona baktım. Ne söylediğini anlamaya çalışırken onun bakışları ileriye bakıyordu. Önüme dönerken bakışlarım önce telefona, sonrasında da açık kalan sohbete kaydı. Görmüştü.

"Kimseye," diye başladığım cümleyi Barış hızla devam ettirdi. "Söylemem, merak etme."

Başımı onaylar anlamda sallarken ikimiz arasında da büyük bir sessizlik hakimdi. "Bu yüzden mi tüm gün ruh gibi dolaştın?"

Barış'ın sözleri dudaklarımda kırgın bir tebessüm oluştururken sessiz kaldım. Gülümsemem yüzümden eksik olmasa da Barış anlamıştı. Gerçek ve sahte tebessüm arasındaki farkı anlıyordu. Beni anlıyordu.

Yeniden sessiz kalırken dudaklarımı birbirine bastırdım. En yakın arkadaşım olarak gördüğüm kıza kaydı bakışlarım. Tuğçeye heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor, sonra ikisi de gülüyordu.

"Elif." Barış'ın seslenmesi ile dolu gözlerimi ona çevirirken bunu beklemediği için gözlerinde şaşkınlık ifadesini yakalayabilmiştim. "Tamam," dedi hızlı bir şekilde. "Halledeceğiz, tamam."

Barış diğerlerine arkamı dönmemi sağlarken bense gözyaşlarımın akmaması için derin bir nefes almıştım. Zihnimden bir sürü şey geçiyordu.

"Kerem."

Barış kolumu tutarken gözlerimi sıkı sıkıya yumdum. Diğerlerinin bize döndüğünü hissederken arkamı dönmedim.

"Elifle bir işimiz var, sanırım cüzdanımı düşürdüm. Bana yardımcı olacak siz gidin."

Birkaç onay cümlesinden sonra Barış'ın kolumdan tutmasıyla hareket ederken gözyaşlarım yüzünden önümü göremiyordum. O da bunu anlamış gibi kolumdaki eliyle beni yönlendiriyordu.

"Ben burayı çok bilmiyorum, var mı gizli bir koy?"

Barış'ın söylediği şey ile başımı onaylar anlamda sallarken ikimizi de yönlendirmeye başladım. 10 dakikalık sessiz bir yürüyüşün sonunda gizli bir koya gelmiştik.

Barış beni kumlara oturturken benim oturmamla o da yanıma oturmuştu. Kimse yoktu, yol üstü sayılabilecek bir yerdeydik ama ulaşım engebeli olduğundan hep boş olurdu. Küçükken olduğu gibi şimdi de boştu. Onca zaman arasında değişmeyen tek şey benim yalnızlığımdı.

Bu düşünce tüm günü aklıma getirirken gözyaşlarım bu anı bekliyormuş gibi hızla akmaya başladı. Hemen ardından arkasından çıkan bir hıçkırık gecenin sessizliğini bıçak gibi keserken Barış'ın ellerini sırtımda hissetmiştim.

"Sana ne oldu bilmiyorum." diye mırıldandı. "Tek sorunun Zaniolo olduğunu sanmıyorum ama."

Doğru düşünüyordu. Tek sorun Zaniolo değildi elbette. Elime bir iğne batmış, bense o batan iğneye ağlamıştım. Ama iğne son damlaydı, bir sebep değildi.

"Elif," ağlayan yüzümü kendine çevirirken yanaklarımdan akan gözyaşlarımı sildi. "Ağla, için açılır."

Söylediği şey daha fazla ağlamamı sağlarken hissettiğim duygusal boşlukla Barış'a sardım kollarımı. O da sorgulamamış, bana sarılmıştı. Bir eli sırtımı okşarken diğer eli saçımı okşuyordu.

"Geçecek." diye mırıldandı. Kulağımın dibindeydi, bu yüzden sesini yükseltmesine gerek yoktu. "Sorun ne bilmiyorum ama geçecek. Seni çok seven insanlar var Elif, halledeceksin."

Yok, diyemedim. Beni seven tek bir insan bile yok Barış. Eğer olsa şu an burada yanımda olmazlar mıydı?

Ne kadar öyle durduğumuzu bilmiyordum. Fakat hıçkırıklarım iç çekişlere dönmüş, gözyaşlarımın aktığı yerler kurumuştu. Barış'ın kollarının arasından çıkarken elimde yüzümü sildim.

"Teşekkür ederim." İlk cümlemi çatallaşmış sesimle kurarken devam ettim. "Lütfen bu andan,"

Barış hızla sözümü kesti. "Kimseye bahsetmem."

Minik bir tebessümle başımı sallarken Barış ayağa kalkıp arkasındaki kumları temizledi. Hemen ardından ise elini bana uzattı.

"Hadi gidelim, daha fazla meraklanmasınlar."

***

Ah Elif... çok kırdılar be...

Yıldızı parlatmayı ve yorum yapmayı unutmayın ❤️💛

Aşktan ölen varsa söyle | Nicolo Zaniolo Where stories live. Discover now