kırk iki,

2.8K 296 168
                                    



merhaba 💞
normalde daha geç atacaktım ama iftara misafirlerimiz var ve ben büyük ihtimalle gece yarısına kadar giremeyeceğim o yüzden şimdi atıyorum

alışık olmadığımız bir furkan görebiliriz... şaşırmayın

bölüm hakkında düşüncelerinizi gerçekten çok merak ediyorum, lütfen aşağıya yorumlarınızı bırakmayı unutmayın 💗

|||

Herkesin eline doğarken verilen küçük kibritler vardı. Kimileri onlardan kurtulurdu, ayakları altında ezerek kullanılamayacak hale getirirdi; kimileri ise ucunu bile isteye tutuştururdu ve karşısındakileri yakmak için kullanırdı. Ruhlarını yakardı, kül ederdi.

Benim de ruhuma atılan ucu yanık her kibrit çoğalarak koca yangınlara sebep olmuştu. O yangınlar ben söndürmeye çalıştıkça çoğalmış ve artık ruhumla beraber benliğimi de kül etmişti.

Kimse görmemişti acı içinde kıvranışlarımı. Kimse duymamıştı çığlık çığlığa seslerimi. Ben onlara duyurmaya çalıştıkça onlar kulaklarını tıkayıp bana kör ve sağır olmuşlardı.

Görmediler, duymadılar, fark etmediler, ben de anlatmaktan vazgeçtim.

Şimdi beni anlatmasam da anlayan, göstermesem de gören, konuşmasam da duyan birisi vardı. Bana öyle savunmasız bir anımda gelmişti ki kendimi bile açmadan beni kucaklayıp göğsüne katmıştı. Orada bana yer açmış hatta orayı yalnızca bana ayırmıştı. Orada bana kimse zarar veremezdi.

Ama artık orada saklanmak kendime yaptığım en büyük haksızlıktı. Orada yorulduğumda dinlenebilirdim, oraya korktuğumda sığınabilirdim hatta orada yaşayabilirdim ama oraya kaçamazdım.

Bakışlarımı karşımdan alarak çenesinin altını dizlerime sürten Tarçın'a çevirdim. Gözleri üzgün bir hâlde bendeyken ufak sesler çıkartarak kafasını pantolonuma sürterek bana iyi gelmeye çalışıyordu. Tek elimi hâlsiz bir şekilde kaldırıp kafasının üzerine koydum ve tüylerini okşayarak fısıldadım. "Teşekkür ederim."

Gözlerimden süzülen yaşlar yanaklarımda kuruyarak rahatsız edici bir his bırakmış, ağlamaktan hâlim bile kalmamıştı. Sırtımı kapıya dayamış, bacaklarımı da ileriye uzatmış bir şekilde öylece oturuyordum.

En tuhafı da hiçbir şey hissetmiyordum. Sanki ağlarken tüm duygularım gözyaşlarıma karışmış ve onlarla birlikte akarak benim boşluğa düşmeme neden olmuştu. Bomboştum.

Aniden çığlıkvari bir fren sesi duyduğumda istemsizce irkilmiş ve karşıma bakmıştım. Bu sırada Tarçın da hızla ayaklanarak benim baktığım yere kitlenmişti.

Bahçe kapısının önünde gördüğüm arabayla sanki tüm duygularım verilmiş gibi kalbimde bir ağırlık hissederken tekrar gözlerim doldu. Çenem titremeye başlarken Furkan'ın bahçe kapısını kıracak bir sertlikle açarak bana doğru koşuşturmasını izledim. "Mercan! Mercan, bebeğim!"

Birkaç saniye içinde yanıma ulaşarak hızla dizlerini yere koydu ve avuçlarını yanaklarıma yasladı. Ellerim ellerini bulduğunda sertçe burnumu çektim. Telaşla konuştu. "Ne oldu? Ne oldu bebeğim? Ne oldu Mercan'ım?"

"Buraya geldi..." diye fısıldadığımda birkaç saniye duraksamanın ardından gözlerinde yavaşça beliren öfkeyle birlikte yanaklarımdaki elleri sıkılaştı. "Sana bir şey yaptı mı? Sana zarar verdi mi Mercan? Ha güzelim, bana cevap ver."

Kafamı iki yana sallayarak tekrar burnumu çektim. "Tarçın... Tarçın korudu beni. Üzerine atladı, onu uzaklaştırdı. Kaçtı sonra, gitti buradan. Tarçın yaptı. Ben yapamadım çünkü çok sıkıydı elleri... Sesimi de çıkartamadım. Öncesinde çığlık atabildim ama bana kimse yardım etmedi Furkan. Sonra ağzımı kapattı, nefes bile alamadım. Tarçın olmasaydı ben..." Ağlayarak arka arkaya sayıkladıktan sonra ellerinden kurtularak yanımda bizi izleyen Tarçın'a sarıldım bir anda. "Tarçın, beni kurtardın."

gözyaşlarımı kurtar,Where stories live. Discover now