kırk dört,

2.4K 248 259
                                    



Kelimelere dökülemeyen hisler, gözlerde ele verir kendini...

Yıllar önce bir kitapta geçen bu sözü, altını çizmeye gerek duymadan üstünkörü okuyup geçmiş bir daha geri dönmemiştim bile. Fakat zaman geçtiğinde ve eskiden değersiz gelen her cümle ileride hayatına yön verecek kadar değerlenince, hiçbir şey anlamadığın o sözlerde, koskoca bir anlam buluyordu.

Ben de şimdilerde anlamıştım.

Gözler kalbin aynası derlerdi. Kalbinden geçenler daima gözlerine yansır derlerdi. Karşındakinin niyetini, hislerini, dudaklarından dökemediklerini, korktuklarını yalnızca gözlerine bakarak anlayabiliyorduk.

Dudaklar bile kimi zaman yalan söylemek için tetikte beklerdi fakat gözler yalan söylemeyi beceremezdi.

Furkan'ın gözlerine her baktığımda gördüğüm şey şefkat olurdu. Bana dokunmaya bile kıyamayacak şekilde bakar, dudaklarının kenarları kıvrılmak için dudaklarımı aralamamı beklerdi. Sinirlendiğinde ya da hoşuna gitmeyen bir şey olduğunda kaşlarını çatarak huysuzca kenarda otururdu. Mutlu olduğunda işler çok değişirdi çünkü içinde heyecanla anlatmak için bekleyen cümleler onun bir türlü oturmasına izin vermez, karşımda bir oraya bir buraya dolanırken ellerini havada sallaya sallaya gülerek konuşurdu.

Biliyordum, yalnızca bana karşı böyleydi.

"Üf çok sıcakladım!" diye mırıldandım uykulu bir sesle. Üzerimde Furkan'ın kollarını ve bizi saran yorganın ağırlığını hissederken yerimde kıpırdandım. Alnımdan şakağıma yavaşça kayan ter damlasını hissettiğimde gözlerimi aralamaya çalıştım. İlkte başaramasam da tekrar açarak görüntümü netleştirdim.

Güneş daha doğmamıştı.

Furkan'ın nefeslerini ensemde hissettiğimde kafamı kaldırarak ne hâlde olduğumuza baktım. Bir kolunu boynumun altından geçirip bana yastık olmuş, diğer koluyla da belimi sıkıca sararak göğsünü sırtıma dayamıştı.

Başımı geri koluna yaslayarak yapışan saçlarımı geriye atmaya çalışsam da bunu başaramadım. Kalkmak için hareketlensem de Furkan'ın belimdeki kolu buna engel olmuştu. Bu sefer daha sert bir şekilde kalkmayı denedim ve ondan huysuz bir homurtu işittim. Ama bu sefer kolları gevşemiş pozisyonunu değiştirerek yüzüstü dönüp kollarını yastığın altından geçirmişti.

Yanağını yastığa bastırdığı için dudakları öne doğru büzülerek dudakları birbirinden ayrılmıştı. Birkaç saniye onlara göz gezdirerek alt dudağımı ısırmıştım. Saatler önce beni öylesine sert öpmüştü ki hâlâ o dudaklarının baskısını hissediyordum. Şiştiklerine emindim, ufak sızılar da bunu işaret ediyordu.

Yataktan yavaşça ayaklandım ve pemcereye doğru ilerledim. Bu sırada sol elimle yüzüme ve boynuma hava yapmaya çalışıyordum. Perdeyi kenara çekerek dışarıya baktığımda havanın kızıllaştığını gördüm ve bir süre öylece dışarıyı izledim.

Birkaç ay önce gecenin karanlığı bana öyle iyi geliyordu ki gecelerce uyumaz sabahlardım. Yapayalnızdım, karanlık benim sığınağımdı, kaçtığım yerdi, benim evimdi. Fakat şu an korkmadan güneşin doğuşunu izliyordum, arkamdaki yatakta sevdiğim adam uyuyordu ve ben onunla birlikte yaşıyordum.

Hayatıma hiç beklenmedik bir anda girmiş ve beni yaşatmıştı.

Gülümseyerek perdeyi kapattım ve yatağın kenarından dolandım. Odadan çıkmadan önce Furkan'ın üzerini örttüm ve terleyip terlemediğini kontrol ettim. Neyseki o benim gibi terlememişti.

Odadan çıktığımda banyoya ilerleyerek yüzümü güzelce yıkamıştım. Bu saatte uyandığım iyi olmuştu çünkü bugünkü sınavıma çalışmalıydım, dün yaşananlardan sonra hiç ders çalışamamıştım.

gözyaşlarımı kurtar,Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin