Russkiy Bog razrushal, a ne szhigal...

1.5K 155 130
                                    

Herkese şimdiden iyi bayramlar dilerim. Biz geldik ve muhtemelen şu iki hafta boyunca gelecek son bölüm bu, vizelerim bitince yeniden yb atmaya devam edeceğim hatta düzenli olarak pazar günleri atmayı düşünüyorum kendimce ama bakalım inş yapabilirim o şekilde çünkü net bir söz vermiş olmayayım, insanız neticede başka işlerim ya da başka şeylerim de olabilir, o yüzden umarım düzeli bir şekilde yaza kadar bu kurguyu kafamdaki finalin yarısına kadar getirmiş olabileyim bari.

Bu bölüm Vladimir'i tuttu kolumdan, gel kocan olacağım diyor. Ben çekil git desem de, yok gitmedi yani. Manyak fenasal bir karakter oldu bu ya, bayılıyorum bu hâllerine onun. Eminim, siz de eğleneceksiniz.

Vlad'ın benim üzerimde kurduğu üstünlük...

Medyadaki Vasilisa Minji Jeon Voronkova💅🏻

Nasılsınız, umarım iyisinizdir?? İyi olun lütfen, hava bir çok iyi bir çok kötü tam hastalık havası. Dikkat edin kendinize, cici bakın kendinize.

Bölümün Şarkıları;

Hemi Moore - Poison Ivy (çoğunu bu şarkıyla yazdım bölümün)

The Weeknd - Pretty

İyi Okumalarrr.

İnsanı en çok seçimler yorardı, neyi seçeceğini bilmemek, neyi seçeceğini çok iyi bilmek... Hepsi yorardı çünkü seçimlerin sonucu her felakete gebe olmaya hazır ve nazır olurdu. Herkes, seçimlerindeki hataları seçimlerin kendisine yüklemekte de oldukça iyiydi aslında. Yaptığın yanlışları seçeneklerde aramak, tam da insanoğlunun yapacağı derecede bir kibir ve kaçış yöntemiydi. Aslında, zor olan seçimlerde dahi elini taşın altına koyduğun seçeneği kabullendiğinde her şey daha bir başka oluyordu sanki çünkü herkes hata yapardı, herkes seçim yapardı ve herkes seçimlerinden doğan sonuçların getirisi kadar insandı. Her seçim, yeni bir kimlik belki de yeni bir kişilikti de. Kabullenmeliydi insanoğlu, her şeye rağmen kazanırken kaybetmenin riskini de, kaybederken kazanmanın ihtimalini de...

Sahi bir insan kaybederken nasıl kazanırdı?..

Attığım her adımda yeri sarsarcasına hareket ediyordum, kendimden emin oluşum ise bana bu gücü veren yegane şeydi. Emindim, yaptığım seçimlerden de, o seçimi yaparken ardımda bıraktığım seçeneklerden de. Acıtabilirdi, hatta belki de beni bile yok edebilirdi ama ben kabullendim. Ben yaptım, benim elimden çıkanlar ise yıkımı getiriyorsa yapacak pek bir şey de yoktu, sonuçta hepimiz insandık öyle değil mi? Hatalar yapardık, kuyular kazardık, insanları yakardık, gözyaşlarını en çok biz akıtırdık, gülüşleri soldururduk... Sonuçta insandık ve hepimiz zalimdik. Ben de onun zalimi, onun en büyük ateşi olmaya her zaman razıydım çünkü bu tercihi kendi ellerimle yaptım.

Kimse umurumda değildi, etrafımda üç beş insan bana bakıyordu ancak ben kafama takmıyordum bile çünkü ulaşmam gereken biri vardı. Hedefime kitlendiğim zaman da gözüm kimseyi görmezdi, kimseye acımaz ve kimseyi anlamazdı. Sadece hedefe adım adım ve acımasızca hareket ederdim. İstediğime ulaşana kadar da belki de dünyanın en çekilmeyecek insanı da ben olabilirdim. Belki de en bencil, en rezil... Bilemiyordum ama kabullendim ben, bu iğrenç benliğimi de, seçimlerimi de.

Kala kalmış bir hâlde yaklaşık on yedi saniye boyunca bana baktı buz mavisi gözleri. Kadının sorusuna da cevap vermedi o süre boyunca, sadece bana kilitli kaldı bakışları. İlk defa ondan bu kadar duygusuz, bu kadar hissiz ve bomboş bir bakış almıştım yaptığıma karşılık olarak, sanki bir hiçmişim gibi, bir çöpmüşüm gibi... Dümdüz baktı sadece ve ben ilk defa öfkeli gözlerini dahi özledim çünkü buz mavileri böylesine soğukken bana canım yanıyordu buzların arasında adeta. Nasıl yapabiliyordu ki bunu?.. Nasıl öfkesine bu kadar muhtaç olabiliyordum ben onun?.. Nasıl beni böyle tek bir bakışıyla dahi yakabiliyordu ki?..

HOUSE OF BALLOONS || TaekookWhere stories live. Discover now