Miloserdiye vlechet za soboy predatel'stvo...

1.3K 155 180
                                    

SELAM BEN GELDİM🤍

Medya, Vladimir'in dedesi Nikolay İvanoviç Voronkov ve anneannesi Natalia Voronkova. Gençlik hâlleri ve şimdi kafamda canlanan hâlleri var, herkes için şu şekil bir soy ağacı yapacağım umarım, yani bir ara.

Bu bölüm bence hoş oldu, güzel oldu ve uzun oldu. Vizelerim yüzünden size gelemediğim için telafi bölümü gibi bir şeydi bu bölüm. Diğer bölüm daha kısa olacak ve onu da bu hafta yayınlayacağım haberiniz olsun.

Umarım iyisinizdir, en az kendiniz kadar güzel geçiyor olsun günleriniz.🫶🏻 Çok da bu kısmı uzatmak istemiyorum, bölümü okuyun hemen istiyorum. Bir de normalde ben böyle bir şey yapan insan değilim ancak arkadaşlar ben fikir belirtmenizi istiyorum, bakın zorunlu asla değil ama lütfen bir iki de olsa fikir belirtin, en kötü ortada var olan emek için bir yıldıza basın yahu🥺

O yüzden bu bölüme kendimce içimden sınır koydum, geçebileceksek çok güzel olur. Eğer geçersek önümüzdeki bölüm söyleyeceğim ndkshdmabxkzhskdbxm.

Bölümün Şarkıları;

The Weeknd - Attention

Travis Scott, Playboi Carti - THANK GOD

- Spotify linkim bio'da var. Bu kurgunun ve diğer kurgularımın da listesi mevcut, o listeyle bölümleri okursanız çok daha güzel olur.

İyi Okumalarrr.

Say, ileriden geriye, yol al gelecekten geçmişe... Her şeyi yeniden başlat, zihnindeki şeytanlar bu rezil benliğinden kurtularak azat olsun, adım at geçmişe, at ki yok et kendini. Her yok oluşta serpilsin etrafa sancılar, acılardan doğ ve acılarda boğul amansızca. Yıllar tozlarında saklı tuttu benliğini, sense korkak olmak için tozlarına tutunacak kadar ahmak... Gelecekten geçmişe, sağ baştan, sol yok oluştan... Adımlar ayyaş ancak zihnim sağlam, yok et kendini en çok da kanadığın noktadan.

Ruhunu sök çünkü güldürmüyor artık yüzler, sevdirmiyor ifadeler ve en çok da yaşamı sunamıyor bana nefesler...

Ruhunu sök, acıma.

Şeytanlarına acıma... Çünkü bu hikayenin Tanrısı en acımasızı...

İnsan en çok da kendine acımasız, en çok kendine sabırsız, en çok kendiyle kavgalı ve en çok da seçimlerinin yükünde ölmeye meyilli. Nefesimi tüketiyorum bu zihnimdeki kapkaranlık şeytanlar için boşuna, tiksiniyorum kendimden aynalara bakmaksızın sonsuza değin ve en çok da kendimi yok etmek istiyorum içten içe intikam isteyen karanlık tarafımla. Tanıyamıyorum sanki kendimi, bu öfkenin temeline ne demeli peki? Bir insan kendinden bu denli nefret ediyorken nasıl yaşamalı ki? Nefret, yok ediyor ruhumu içten içe ancak var ediyor da bir yandan onun içindeki kendimi... Sıkışıp kaldım, hem de bu iğrenç ruhumdan akan kanlarla bir savaşın ortasında. Kimse kurtaramaz çünkü kimseler beni asla anlayamaz.

Nefret...

Kendime bile ölesiye nefret doluyken ben, nasıl olur da sunabilirdim gülücüklerle dolu bir yaşamı ellerimde ona?..

Canımı yanıyordu çünkü ruhum ilk defa şeytanlarına bu denli mağlup oluyordu.

Sevgi... Aşk... Nefret ve şehvet. Nefret, aslında sevemeyeceğini anladığın an doğuyordu şehvetin küllerinden. Ben doğurdum bu nefreti ve ben öldürdüm bu sevgiyi. Şeytanlarımla ben, mutluyuz nefret ateşleri içinde. Yanımdaki Tanrı ise mutsuz kapkaranlık topraklarının soğuğunda.

"Hâlâ nereye gittiğimizi söylemiyor oluşuna sinirleniyorum." kollarımı gövdemde kavuşturarak bağlamıştım sıkıca, ona doğru döndürdüm başımı ve gözlerimi devirdim kayıtsız kalışına.

HOUSE OF BALLOONS || TaekookNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ