14

95 14 28
                                    

Emir sabah gözlerini açtığında aşina olmadığı tavanla ufak çaplı bir kalp krizi geçirip Serhat'ı görmesiyle bi tık rahatlamıştı. Şimdi de Serhat'ın oğlunu kucağına almış önündeki mamayı yedirmeye çalışıyordu.

"Abi bu yemiyor zorlamasak mı belki diyete girmiştir."

Serhat önündeki bardağa da çayı doldurup çaydanlığı masaya bıraktı.

"Oğlum mal mal konuşma ne diyeti küçücük çocuk. Yengen her gün erkenden işe gidiyor bu benim rutinim."

Emir kaşığı kafasını sallayan çocuğa uzattı tekrar.

"Umut aç ağzını bak uçak, tren, vapur hepsi geliyor hadi kanaryam."

Serhat gülerken elini sallayıp çocuğu kendi kucağına istedi. Emir çin işkencesinden tutup çekilmiş gibi sevinçle gülümsediği sırada dudağının kenarındaki pansuman yapılmış yara sızladığı için suratını kırıştırdı. Dün geceden kalma film şeridi kesik kesik aklına geliyordu.

"Allah'ın hastası nasıl vurmuşsa her yerim ağrıyor."

Çocuğu verdikten sonra sandalyesine geri oturup önündeki mamayı çocuğa doğru sürdü.

"Hayır sanki kardeşinin kolunu tutup zorla götürdüm. Orada karşılaştık mahallede de muhabbetimiz olmuştu birlikte takıldık."

Serhat dinleyip kafasını sallarken bir yandan da uzattığı her kaşığı büyük bir iştahla yiyen çocukla ilgileniyordu.
Emir çocuğun yediğini görünce içinden sövüp kaşlarını çalarak burnunu huysuzca kırıştırdı. Bu sırada Serhat konuşmaya başlamıştı.

"Bak Emir, açık konuşacağım. Alper'i bu civarda oturan çoğu kişi tanır gerek vukuatlarıyla gerek yaptığı iyiliklerle vicdanıyla. Efe daha el kadar çocukken babalarını kaybettiler. Bu yüzden o çocuk ince çizgisi."

Serhat biraz daha dün gece kendisine dayak atan adamın acı geçmişini anlattığında duyduklarıyla çok kötü hissetmişti. Dün kurduğu cümle aklına geldiğinde ise yediği dayağı hak ettiğini bile düşünebilirdi.

"Yalan yok çocuğu günahım kadar sevmem ama iyi biri hâttâ dün seni oradan almam için mesaj atan oydu."

Emir duyduğu şeyle vicdan azabının yanına şaşkınlığını da eklemişti. Ne yani önce dövüp sonra yardım mı etmişti? Ayarsız. Çatık kaşlarıyla önündeki çaydan bir yudum daha alıp ayağa kalktı.

Serhat hayırdır manasında kafasını salladığı sırada emir yanına gidip kucağındaki çocuğu sarı saçlarını öptü. Ardından ensesinden tutup alnını kafasına bastırdı.

"Çabuk büyü çocuk, seninle büyük işler yapacağız."

Babası büyük bir kahkaha attığında Emir'de gülüp onunla da tokalaştı. Koltuğun üstündeki montunu giyip amcasının yanına gideceğini söyleyerek koşar adım evden çıktı.

Apartmanın kapısından çıktığında telefonunu cebinden çıkarıp arama kısmına girerek Efe'yi bulup çaldırdı.
Telefon birkaç çalıştan sonra açıldığında kulağına götürdü.

"Alo?"

"Emir?"

"Kaydetmedin mi lan numaramı hayırsız."

"Estağfurullah ben sabahın köründe şaşırdığım için öyle dedim yoksa isminin yanında kalp bile var."

"Ne renk?"

Efe'nin güldüğünü duyunca sorduğu sorunun saçmalığına kaşlarını çatıp o cevap vermeden devam etti.

"Evde misin sen?"

"Evet de şu ara bir araya gelmesek daha iyi abim biraz dellenmiş."

"Tam da bu yüzden size gelmem lazım evin adresini at.."

Sözünü bitireceği sırada halı sahanın yanından geçerken kulübenin önündeki banka oturmuş sigara içen Alper'i gördü. Adımları önce yavaşladı sonra direkt ona doğru yürümeye başladı.

Telefonda bir şeyler söyleyen Efe'ye sonra arayacağını söyleyip telefonu kapattı.

Alper sigaranın külü düşmek üzereyken gözleri sahanın bir yerine kitlenmiş başka bir alemdeymiş gibi bakıyordu. Bankın yaslanma kısmında dirseği elinde ise parmaklarına sarılmış tesbihi vardı.

Emir'i yanına gidip oturana kadar fark etmemişti. Emir aralarında mesafe bırakarak oturduğunda Alper arkasından kolunu çekip aynı zamanda kafasını çevirdi. Yanına oturan kişinin dün gözünün dönmesine sebep olan orospu çocuğu olduğunu görünce kendisini geri çekti ardından sigarayı yere atıp bağırır gibi konuştu.

"Destur!"

"Naber?"

Emir karşıya bakarak sakince konuşunca olduğu yere iyice yayıldı. Yanındaki beden her an boğazına sarılamazmış gibi bi rahatlık vardı üzerinde. Belki de Serhat'ın anlattığı şeylerden sonra ona karşı bakış açısı değişmişti. Kendisi insanlarla iyi anlaşmayı seven biriydi zaten. Tek kötü huyu fenerli olması denebilirdi hâttâ.

Yanındaki beden hâlâ anlamayan  bakışlarla kendisini izlerken derin bir iç çekti.Ona dönüp elini uzattığı sırada konuştu.

"Affediyorum seni, barış imzalayalım."

"Ne affı lan çek elini ayağını kırıp bi tarafına sokmayayım."

Tesbihini sıkıp ona doğrultarak konuştuğunda biraz fazla yaklaştıklarını düşünen Emir yüzünü ekşiterek geri çekildi ve gözlerini kısarak ayıplayan bakışlar attı.

"Ciddi anlamda terbiyesiz bi çocuksun."

"Emir derdin neyse söyle ve uza sabah sabah canımı sıkma benim akşamdan kalma sinirim yerli yerinde kemiklerini kırarım."

Hızlıca ve sinirle konuşunca, Emir ismini sert sesiyle duymasıyla afalladı ama istifini bozmadı. Ardından boğazını temizleyip kafasını sallayarak ağzından kimisine göre cık cık kimisine göre ise tch tch denebilecek o sesi çıkardı.

Hep bir tehdit, hep bir şiddet.

"Ben de bundan bahsediyorum minnoş bünyem bir dayağı daha kaldıramaz."

"Minnoş ne lan?"

"Yani.. böyle şey gibi.."

"İbne gibi?"

Emir tek kaşını kaldırıp sorgular gibi suratına bakınca Alper de bıkmış bir ifadeyle kendisini izliyordu. Atmosferin saçmalığı galatasaraylının boğazını sıkıyordu adeta.

"Nereden bildin?"

"Neyi?"

Emir transtan çıkmış gibi boğazını temizleyerek öksürdüğünde Alper siktir edip ayaklanmıştı.

"Kussaydın."

Öylesine sorduğu soruya cevap gelmeyeceğini anladığı için tek elini cebine koyup ilerlemeye başladı.
Biraz daha durursa kendine hakim olamayacağını biliyordu.

"Akşam yemeğe sizdeyim! Fazla hazırlık yapmayın sakın!"

Sahadan çıkarken arkasından bağıran fenerliyi duymazdan gelerek uzaklaştı.
Ne saçmalıyordu bu pezevenk?

şereftir seni sevmekWhere stories live. Discover now