<2>İntikam Yemini Etmiş Bir Psikopat

500 45 25
                                    

"Al evlat, için ısınır". Ona uzatılan çayı yavaşca uzun parmakları ile tutarak eline aldı genç adam. İnce belli çay bardağının sıcaklığı eskiden olsa canını yakardı ama artık umrunda değildi. Tenine işlemiyor gibiydi adeta acılar.

Karşışıklı oturmuş olan ikili sessizdi. Evde ölüm sessizliği varken bunu muhtar bozdu dayanamayarak. "Eee evlat" dedi ve sustu. Gerisini getirememişti, zaten ne diyebilirdi ki. "Canım yanıyor muhtar" dedi genç adam içtenlikle. Bakışları halının üzerinde dururken o boynunu bükmüş, cüssesine tezat bir çocuk gibi küçülmüştü. Bacaklarının arasında duran boşta ki eli yumruk olurken gözlerini saliselik kapadı.

Karşısında ki acı dolu genç ile yutkunamadı muhtar. O dahi ne hissedeceğini bilmiyordu. Doğru bilinen yalnışın içinde çürüyüp gidiyorlardı adeta. "İyi ol evlat". Güldü alayla genç. "İyi mi olayım? Tüm ailemi, ailem bildiğim kardeşimi kaybetmişken iyi mi olayım?". İkiz kardeşi vardı ve bu olaylardan sonra da intihar etmişti. Onun acısı onu bu hale getirmişti . "Nefes alamıyorum muhtar. Azrailimi bekliyorum" dedi ve gözlerini ona şaşkınlıkla bakan muhtara çevirdi. "Sen, biliyor musun evlat?". Başını salladı genç. Muhtar ölen adamın bir yiğeni olduğunu ondan saklamıştı, hatta tüm köy dahi bundan bihaberken oğlanın bunu bilmesi onu dumura uğrattı. "Nereden öğrendin?"

"Siz konuşurken duydum. Bir yiğeni varmış". Usul usul salladı muhtar kafasını ve ellerine baktı. "Var ya,". "Adı ne?". Düşündü muhtar bir süre. Adını dahi unutmuştu. "Veysel". İçinden geçirdi azrailinin ismini bir kaç kere. Göğsünde ki ağrı dimmeksizin artarken bardaktan bolaşırcasına yağmaya başlamıştı yağmur. Çakan şimşek, duyulan gökgürültüsü adeta köye gelen bu katil gencin sonunu gösteriyor gibiydi. Merakla devam etti sorularına, katilinin kim olduğunu bilmek istiyordu. "Kaç yaşında?". "Onu en son gördüğümde 17,18 yaşlarındaydı. Senden dört beş yaş büyük". Merakla gence baktı. "Kaç yaşındasın şimdi?". "29". "O da 33,34 olması lazım" derken aklı fikri bu gencin yaşayamadığı gençliğinde takılı kaldı.

İnceledi güzel olan genci. Yüzünde garip bir dinginliği yaşarken bir yanı da fırtınalar estiriyordu adeta. Boyu epey uzundu, 185'e yakın olan boyuna tezat yüzü tatlıydı gencin. Bedeni ne çok cüsseli ne de çok cılızdı. Güzel olmasına güzeldi lakin yüzünde ki o güzelliği yorgunluğu kapatıyordu. Gözlerinde ki o acı ve bıkkınlık canını yakıyordu muhtarın. Her şeyi söylemek, açığa vurmak istiyordu. "Yapma bunu kendine evlat" dedi gencin bunu anlayacağını bilerek. "Yapmalıyım muhtar". "Mecbur değilsin. Kaç sene olmuş o öleli, neden hala arkasını toplarsın ki?".

Kaşları çatıldı gencin. Bir öfke ile adama bakarken muhtar irkildi. O güzelliğine eş olarak bir de baskınlığı vardı gencin. Oldukça güçlü duruyordu. Sanki yaşadıkları onu bu hale getirmiş gibi." Kulakların duysun muhtar dudaklarından çıkanı. O mezarında rahat yatıcak duydun mu beni? Kimse bunu öğrenmemeli. Bunca zaman sakladım o gerçeği, bundan sonra da ortaya dökecek değilim".

"O seni bulunca ne olucak? Göz göre göre ölüme mi gideceksin?". Ayağa kalkan çocukla o da kalktı ve bir cevap vermesini bekledi. Gecikmeden de gelmişti cevap gençten. "Kardeşim için gerekirse ölürüm" ve bu son cümlesi olmuştu. Arkasına dahi bakmadan çıktı evden ve kendini yağmurun altına bıraktı. Şimdi nereye gitmesi gerekiyordu emin değildi. Kardeşi ile geçmişi olan o eve mi yoksa kardeşinin yanına, mezarlığa mı bilemedi. Yalnızca ayaklarının onu götürdüğü yere ilerlemeye başladı ardından onu gizlice izleyen adamdan bihaber.

Tüm köy dışarıda ki fırtınadan dolayı evlerine kapanmışken sokakta yalnızca iki kişi vardı. Biri katil damgası yemiş genç ve diğeri de onu öldürmeye ant içmiş bir adam.

Kalbinde ki hislere gökgürültüsü eşlik ediyor gibi hissediyordu genç. Her adım atışında kulaklarında var olan o ses yüzünde tebessüme neden oluyorken durdu. Geldiği yere baktı ve gördü uçsuz bıcaksız gibi görünen yeri. Köyden uzaklaşmış ve kendini evlerden uzakta olan o tarlaların arasında bulmuştu. Beline kadar gelen buğdaylara bakış atarak elini attı onlara. Yüzünde uzun zaman sonra ilk defa gerçek bir tebessüm oluşmuştu. Bunu silmek istemese de arkasına döndüğü gibi gördüğü adam ile sekteye uğradı.

Elleri cebinde bir kaç metre uzağında duran adama bakmaya başladı genç. "O sensin değil mi?". Cevap beklemese de adam o sert ve boğuk sesiyle fısıldar gibi cevaplamıştı. "Katilin benim". Genç duyduğu öfkeli, nefret dolu sesle kalbinin hüzünle teklediğini hissetti. Acaba dedi içinden, acaba gerçekler ortaya çıksa ne olurdu? Hala karşısında avı gibi mi dururdu yoksa kurtulur muydu?

Yutkunarak görünen gözlerine bakmaya başladı. İlk karşılaştığı zaman gözlerini görmemişti ama şimdi o öfkeli kaşmir gözler gözleri önündeydi sanki ona bakmasını emreder gibi. Katilinin ne düşündüğünü bilmiyor oluşu içinde merak duygusunu yaşatmaya yetiyordu. "Veysel" dedi genç ve adamın kaşlarının daha çok çatılmasına neden oldu. "Adın bu değil mi?". Cevapsız bıraktı adam genci ve bambaşka bir soru iletti ona. "Vicdanın sızladı mı?". Gencin yüzünde ne kadar mimik oynamasa da kalbinde ki o fırtınaları hissedebiliyordu. Duvar gibiydi yüzü, tüm hisleri soğuklukla yansıtıyordu gözleri ve o gömülmeyi bekleyen ölü gibiydi.

"Neler hissettiğimi tahmin bile edemezsin Veysel". "İsmimi senden duymak istemiyorum!". "İğreniyor musun?". "İğrenmek az kalır bunun yanında". Yutkundu genç. Hayatında ilk defa ona bu denli bir öfke, nefret besleyen biri vardı. Kendini dünyada en değersiz bir çöp parçası gibi görmeye başlıyordu. Bu nefreti kazanacak ne yapmıştı? Hiç. Yalnızca fedakar biriydi Oğuz.

Garipti sohbetleri. Karşı karşıya duran ikiliden birisi karşısında ki tek ailesinin Katilinin öldürme isteği ile yanıp tutuşurken diğeri ise katil olarak damgalanan bir kahramandı. Karşısında ki adama bir çok cümle kurmak istiyordu ama dudaklarından çıkmıyordu.

Adam, karşısında ki katile içinde ki acıları haykırmak istiyordu ama yapamıyordu bunu. Sanki ikisinin de dudakları mühürlenmiş gibi yalnızca gözlerine bakıyorlardı. Ortaya dökülmesi gereken çok cümle vardı, ama cesaretleri yoktu buna. Susmak çözüm gibiydi onlar için. "Neden öldürmüyorsun?" dedi genç artık sonunun geldiğini bilir gibi. Karşısında ki adam bir müddet sessiz kalsa da daha sonra nefretle fısıldamıştı. "Ölmeyi bu kadar çok mu istiyorsun?".

"Ölmeyi haketmiyor muyum sence de?". "Ölüceksin.. Dayımı öldürdüğün gibi ellerim arasında ölüceksin ve ben dönüp arkama bile bakmayacağım. Acıların, haykırışların umrumda olmayacak... Kimsesiz bir şekilde geberip gideceksin ". Karşısında ki adama şaşırdı genç. Sanki bunları kendisi kurmuyor da başka biri kuruyor gibiydi. Deminki öfkeli halinden eser yoktu, sanki senelerin katili varmış gibi bakıyordu gence ve genç ilk defa ondan korkmaya başlamıştı. Çünkü karşısındaki adam acımasız bir herifti. İntikam yemini etmiş bir psikopat. Her şimşeği çakışında oluşan ışık dahi onu korkunç kılıyordu.

"Ne zaman öldüreceksin?". Ne kadar da saçma bir soruydu. Ne zaman öleceğini adama soruyor olmak garipti ama bu garipliğin içerisinde bu cümle gözükmemişti bile o an gözüne. "Az kaldı Oğuz, çok az kaldı" dedi ve arkasını dönerek yürümeye başladı adam gökgürültüsü eşliğinde.

§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§

Selam canlar

Sizce ne olucak?

Av BxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin