''DumansızAteş''💥

2K 442 236
                                    

*kurguların aktif yazılmasını ve bölümlerin hızlı gelmesini istiyorsak lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayalım.

✒️Sakinliğimi çalanlar, beni deli olmakla suçluyorlar... Frida Kahlo

Şarabım burda sensiz
Harab oldum bak, masam özensiz
Hani söylerdik bi'şarkı
O kara dantelli gençliğimize...🎙️

Cırcır böceği cızırtılarından başka tek sesin olmadığı bir öğle vaktiydi Urfa'da. Hava baharın ilk günlerinde olsalarda yaz ortası gibi bunaltıcı bir sıcaklıktaydı. Kesme taştan yapılmış konağın avlusu saatlerdir yediği güneş ışıklarıyla üzerine yumurta kırılsa pişirecek vaziyete gelmişti. Bundan sebep  tüm ahalisi serin olan odalara ve balkon kısımlarındaki gölgelikli alanlara çekilmişti. Tam bir sükunet hakimdi ortama. Oysa ki sabahın ilk ışıklarında bu konakta doğup büyüyen genç bir kadının acı dolu imdat çığlıkları yankılanmıştı semalarda. Kör yürekler bu çığlığa sağır olmuş, aynı kandan oluşlarına bakmadan onu celladının eline teslim etmekte tereddüt duymamışlardı.

Ve arada çok vakit geçmeden konağın oymalı kapıları alacaklı gibi çalınmış, açıldığında içerisi bir anda polis memurları ile dolmuştu. Oğuz Kağan'dan işaretini alan Kutay başsavcı elbette durmamıştı. Derhal Mardin'den yola çıkıp Urfa'ya gelmiş, gerekli makamları bilgilendirip lüzum eden desteği de alarak soluğu Hancıoğlu konağında almıştı. Nicedir bu mevzu üzerinde istişarelerde bulunmamışlar mıydı zaten Oğuz Kağan ile? Güz'ün gördüğü rüyalar üzerine tuz biber ekerken uzayan bu sessizliklerini hayra yormamışlardı. Evvela birkaç telefonla müebbet yiyen Azad Hancıoğlu'nun durumunu sorgulatmışlar, gelen her şey yolunda herhangi bir taşkınlığı yok cevabıyla az da olsa rahatlamışlardı. Çıbanın başı demir parmaklıkların ardında olduğu sürece geri kalanlardan pek problem çıkacağını sanmamışlardı. Ya büyük yanılmışlardı, yada bilmedikleri başka bir şey vardı.

Öyleydi de! Kutay evveli gün Oğuz Kağan'dan haberi aldığında acil olmayan tüm işlerini bırakıp aracına binmiş, kollarına kendi elleriyle kelepçe taktığı Azad'ı hapishanede ziyaret etmeye gitmişti. Yok. Kafasında olduramadığı şeyler vardı. Ve onu kendi gözleriyle görmeden rahat edemeyecekti. Başsavcı kimliğiyle ceza infaz kurumuna rahatlıkla girmiş, görmek istediği mahkum hakkında ip gibi gergin hapishane müdürüyle görüşmüştü. Ve nihayetinde duyduğu gerçekle yeşil gözleri dehşetle açılmıştı. Azad Hancıoğlu firar etmişti! Müebbet mahkumu bir katil, vatan haini bir terörist nasıl olduysa elini kolunu sallayarak demir parmaklıklar ardından kaçmayı başarmıştı. Çılgına dönmüştü Kutay Başsavcı. Ceza infaz kurumunu tabiri caizse ayağa kaldırmış, müdürüne bu ihmalinin bedelini ağır ödeyeceğini söyleyip gerekli makamlara bildiriler geçerek oradan ayrılmıştı.

Bir diğer deliren ise elbette Oğuz Kağan olmuştu. Azad'ı içeri tıkmak için ne kadar uğraştıklarını, bu uğurda senelerini ve nice mutluluklarını feda ettiklerini düşündükçe direksiyon başında çıldırası gelmişti. Yanında üzgün ve korkan karısı olduğu için duygularını içinde yaşamak zorunda kalması ise ona bir işkenceden beter gelmişti. Ve ne yazık ki sabahın o erken saatlerinde hukuki işleri bitirdiği an Hancıoğlu Konağı'na baskın veren Kutay eli boş dönmüştü. Fakat tutulmuştu her bir yan. Mardin, Urfa ve Antep tam bir teyakkuz halindeydi. Nergis eninde sonunda sapasağlam bulunacaktı.

Gölgelikli sedirinde ayaklarını toplayıp hafifçe kaykılarak oturmuştu Bedrettin Ağa. Bu işin başlarını ağrıtacağını tahmin etmişti. Zaten polisler ve o eski davalarda belalısı olan savcı bozuntusu hemen damlamıştı bile. Lakin ne etsindi? Azad Güzide'den kalan üç senedi üç katı misliyle ödemiş, birazda tehditle babasını bu yola cebren sokmuştu. Gerçi işine de gelmemiş değildi hani. Güzide'nin ona kafa tuttuğu, kardeşini arkasına saklayıp ona parmak salladığı günlerin bir hesabı sorulmasın mıydı?

NERGʼİS KOKUSU 👠 (Töre&Adalet Serisi)>TAMAMLANDI<Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin