Sedu 10. Bölüm

2.4K 185 40
                                    

Multimedya: Temsili Selim karakteri ;)

Burada ne yapıyorsun, diyen bu ses bir erkek sesine aitti. Ve beyaz ışık ise küçük bir el fenerinden geliyordu. Korkuyla yerimde doğrulmaya çalışırken, fenerin yaydığı ışık ile karşımdaki adamın kim olduğunu seçmeye çalıştım. Adam, yere eğilip bir şeyler yaptıktan sonra yeniden ayağa kalkınca ateş yakmış olduğunu farkettim. Nihayet konuşmayı aklıma getirebilmiş gibi, "Kimsiniz?" diye sordum. Yavaş yavaş tutuşan alev, sıcaklığını etrafa yayarken, "Tanışmayı unuttuk, ben Johnson." diye cevap verdi karşımdaki adam. İlk defa konuştuğuna şahit oluyordum Johnson'ın. Bir yandan bulunduğuma sevinirken, bir yandan da nasıl bulunduğumu merak ediyordum. Bunun üzerine, yarım yamalak bir Türkçe ile konuşan Johnson'a sordum.

"Beni nasıl buldun?"

Cümlemi kafasında tartarken, nasıl bir cevap vereceğinden emin olamıyordu. Kafasındaki düşünce, "Sevimli ama bir o kadar da asi." olmuştu. Ama bir yandan da bana bunu nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Sanırım benim düşünceleri duyduğumu unutmuştu ve aynı zamanda sorumu da yanlış anlamıştı. Bir cevap alana kadar, "Yani burada olduğumu nasıl anladın?" diye yeniden bir soru yönelttim Johnson'a.

Zihninde, "Galiba rezil oldum." cümlesi yankılanırken cevap verdi:

"Ben arka bahçeye dolaşmaya çıktım. Sonra arka bahçenin elektrik gitti. Biraz oturdum, içeri gidecektim ama seni gördüm." Cümleleri fazla düzenliydi ama bir yabancıya göre iyi seviyede Türkçe konuşuyordu. Ama söylediği cümlelerden anlamam gereken Türkçe'sinin ne kadar iyi olduğu değil de, şu an arka bahçede olduğumdu. Ne yani, ben bir saattir ıssız orman diye korkup dururken, bir dağ evinin arka bahçesinde miydim?

Halim baya bir trajikomikti doğrusu. Aslanlar, kaplanlar, amazonlar derken minik bir arka bahçedeydim demek. Gerçi ateşin yaydığı ışık sayesinde gördüğüm kadarıyla, minik bahçe olarak adlandırdığım yer, neredeyse benim evimin iki katı büyüklüğündeydi. Bir anda kendimi, bahçe ile evimi karşılaştırırken buldum. Bahçedeki minik, renkli saksılar, daha önce alışveriş merkezinde gördüğüm ama almak için indirim zamanını beklediğim saksılardandı. Çınar ağacı olduğunu tahmin ettiğim iki ağaca bağlı hamak ise beni kendine çekiyordu sanki. Bana fazla bilgi yüklendiğini anlamışta, kafamı dağıtmam için ona ihtiyacım olduğunu söyler gibi.  Johnson'ın sorusu, tüm bunlardan alıkoyup beni gerçek hayata döndürdü:

"Peki, sen ne yapıyorsun burada?"

Minik bir kedi yavrusunun peşine düşüp kaybolduğumu, binbir kuruntu yapıp öleceğimi düşünürken sadece evin 10 adım uzağında olduğumu söylemeyecektim tabiki de. Daha ilk günden bir bilgisayar dahisinin karşısında aptal imajı yaratmak istemezdim.

"Ben de hava almaya çıktım, sonra elektrikler kesildi falan biraz korktum. Karanlık fobim var da, yoksa yani niye arka bahçede oradan oraya koşturayım." diye özet bir cevap verdim ama hepsi külliyen yalan! Karanlık fobim olmasını geçtim, aksine karanlığa bayılırım. Hem saçma tavırlarıma mantıklı bir kılıf bulmuş oldum böylece. Johnson ise benim hızlı cümlelerimi kafasında derlemeye çalışıyordu. Yaktığı ateş yavaş yavaş sönerken, "Haydi içeri gir, hava biraz serinledi, hasta olma." dedi.

Johnson söyleyene kadar havanın ne kadar serin olduğunu farketmemiştim. Johnson'a başımı sallayıp ardından içeri girmek için onu izlerken, kaç yaşında olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordum. Arka profilden sadece saçlarının aklarına bakarak, 35 yaş üstü olduğunu söyleyebilirdim. Ama yüzü fazla temiz görünüyordu ve bu şekilde ise en fazla 30 yaşlarında görünüyordu. En iyisi yaşını ona sormaktı.

"Johnson, merak ettim de sen kaç yaşındasın?"

Arkasını dönerek beni cevapladı, "29."

Biraz yaklaşmışım. Johnson 29, Yiğit 27 yaşındaydı ve Selim'de hemen hemen Yiğit ile aynı yaştaydı. Bu durumda şu anda evdeki en genç kişi ben oluyordum, ne harika ama.

Seni Duyuyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin