Sedu 12. Bölüm

1.5K 110 59
                                    

Merhabalar :) Nasılsınız? *.* Konuşmaya başlamadan önce bu kadar uzun bir ara verdiğim için hepinizden çok çok çok özür diliyorum. Wattpad bende bağımlılık olduğu için KPSS'ye çalışamam diye bir süreliğine uygulamayı silmiştim ama geri döndüm :) Biliyorum geç oldu, hatta güç oldu ama umarım beni affedersiniz. Bu bölüm fazla uzun olmadı ama sizi daha da bekletmemek adına paylaşma kararı aldım. Ben buralarda yokken kitaba yorumlar yapan bana mesajlar atan herkese ilgisinden dolayı kocaman bir teşekkür ediyorum :))) Neyse yine bol bol konuşuruz sizle yorumlarda, şimdi dafa fazla uzatmadan sizi bölüme alalım, iyi okumalaaaar! :))))

Bir önceki bölümden

Birinci görevi tamamlayabilmiş olmanın rahatlığıyla derin bir nefes aldım. Yiğit'e, "Hadi o zaman, gidelim öyleyse." diyecekken sol yanımda bir ses işittim.

"Dilay?"

Bir kaç haftadır duymadığım bu ses görevi pekte tamamlayabilmiş olduğumuzu göstermiyordu. Berbat ses tonuyla ismimi telaffuz eden kişi, iş yerinde bana kahveleri taşıttıran, patronların yalakası, pek değerli(!) iş arkadaşım Esra'dan başkası değildi. Ve sanırım beni burda görmesi artık ifşa olduğum anlamına gelecekti.

12. Bölüm

Esra'yı görmenin şaşkınlığı ile ne diyeceğimi bilememiştim. Yiğit'te benim kadar şaşırmış olacak ki o da bir tepki vermemişti. Aklıma Yiğit'in buraya gelmeden önce söylediği sözler gelmişti: "Unutmadan, içeride bir sorunla karşılaşırsak kaçmak yerine savaş, olur mu?"

Belki de bahsettiği böyle bir durumdu. Ve şu an benden istenen de savaşmaktı. İçimden, pehh savaşa bak, diye geçirdikten sonra kendimi toplayarak Esra'nın sorusunu yanıtladım: "Aa Esra naber, kusura bakma bir an seni karşımda görünce şaşırdım. Şey ya, işte bir davet varmışta öyle gelmiştik."

Esra'nın düşüncelerini duymaya çalıştım ama sanki beyninde milyonlarca insanın sesi varmışçasına ne düşündüğünü duyamıyordum. Esra benim cevabım üzerine kafasını sağa doğru çevirip Yiğit'i farketmişti. Biraz Yiğit, daha doğrusu şu anki görüntüsü ile Çınar Yekpare'yi inceledikten sonra, "Bu beyfendi kim, baban mı yoksa?" diye sormuştu.

Anlaşılan Yiğit'i tanıyamamıştı. Gerçi kaç sene yanında yaşadığı adamlar bile onu tanıyamazken Esra'nın tanımasını beklemiyordum. Esra sorduğu soruya mutlu olmuşçasına gülümsemeye başlamıştı. Şu an biraz daha net duyabildiğim zihin sesi, "Kesin yanındaki sevgilisi, ayy kendi gibi garip birini bulmuş ne de yakışmışlar." diyordu. Bana neden bu kadar gıcık gittiğini bilemediğim Esra'ya bekletmeden cevap verdim: "Baba mı? Hayır Esra sevgilim, tanıştırayım Çınar, Çınar bu bayan da iş arkadaşım Esra."

Yiğit nezaketen başıyla selam verdikten sonra Esra, "Memnun oldum, ben de sevgilim ile geldim. Kendisi başarılı bir mühendis olduğu için nerede bir davet var hemen onu da çağırırlar." demişti. Klasik Esra. Bu kız tam bir çapkın, yine kimi ağına düşürdü kim bilir? Bir de havalara giriyor, sevgilisi başarılı bir mühendismişte, hıhh. İstediği kadar başarılı olsun seninle sevgili ise gözümde bitmiştir zaten. Ben sormadan anlatması ise bu durumdan memnun olduğu için olsa gerek. Neyse ki düşüncelerinden duyabildiğim kadarıyla Esra, ne bu yemeğin toplanış amacını biliyordu, ne de benimle ilgili bir şüphesi vardı.

Ona cevap verip muhabbeti daha da uzatmak istemiyordum. Çünkü Yiğit, her ne kadar düşüncelerini duyamasam da zaptedemediği enerjisiyle artık gitmemiz gerektiğini söylüyor gibiydi. Bu yüzden tam Esra'ya hoşçakal deyip gidecekken yanımıza kısa boylu ve sanki boyunu gizlemek ister gibi diktiği saçları ile garip bir adam gelmişti. Adamın yüz hatları karizmatik duruyordu ama konuşmaya başlayınca karizmadan geriye mahallenin afacan çocuğunun konuşmasını andıran bir görüntü kalmıştı. "Esra'cığım hadi içeriye gel tatlım dans başladı."

Seni Duyuyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin