03.06-

504 82 98
                                    

Tekin Alaca

Bulunduğum polis karakoluna bakındım, mavi üniformalı memurlar sağa-sola gidiyor, insanların sorunlarını çözmek, acılarını dindirmek için gündüzlerini gece, gecelerini gündüz ediyorlar. Darp, kaçırılma, kundaklama, kavga, kaza ve nice suçlar; hepsiyle ilgilenip savcıya çıkarılacakları çıkarıyor, belgelerle uğraşıyor, aynı zamanda huzuru korumaya çalışıyorlar. Ama hiçbiri yorulduğunu söylemiyor, gülmek ve biraz ara vermek isteklerinde bulunmuyorlar.

Ben de buradayım. Benim derdimi çözmek için emniyet müdürü devriye girdi, Resul komutan koştu, Kanat abim her tarafımı kuşattı. Burada, elimr tutuşturulmuş bir fincan sıcak çayla oturuyorum. Annemin ve babamın öyle bir çocuğu olduğu gözükmüyor, sadece ben varım gibi duruyor. Belgede sahtecilikle abimi soyumuzdan öylece çıkarmışlar, hiç var olmamış gibi.

Abim varmış benim. Abim. Gerçekten bir abim... Öldürülmüş bir abim varmış. Babam tarafından öldürülmüş abim.

Ağlayamıyorum. Neden ağlamıyorum? Abim varmış benim neden sevinemiyorum? Neden hiçbir şey hissedemiyorum?

Odanın kapısı açıldı, "oğlum," diyerek Resul komutan geldi. Karşımdaki koltuğa oturduğunda dışarıyı izleyen gözlerim onunla kesişti.

"Babanın..." Sustu. Devam etmekte zorlanıyormuş gibi başını eğip soluk verdi ve en güçlü haliyle başını kaldırdı. "Saffet Alaca'nın sorgusu bitti. Adresleri tam şekilde verdi, bir grup polis o adresleri aramaya gitti ama aradan yirmi bir yıl geçtiğinden baban soruşturulmayacak. Öldürmediğini, sadece sakatladığını söylüyor."

"Benim de hep bacaklarıma vururdu," dememle başını eğdi. "İlk bacaklarıma vurur, kaçmamı engellerdi."

"Tekin..." Resul komutan uzanıp elime tutarken bile başını kaldıramıyor. "Oğlum..."

"Deme," diye sözünü kestim. "Deme, ben babalardan çok korkuyorum. Oğlum deme. Baba olma bana. Abimi öldürmüş."

"Daha kesin değil." Yüzüme bakıp saçlarımı düzeltti. "Daha hiç kesin değil. Belki yaşıyordur. Dünya yarılsa da abini bulmak için elimden geleni yapacağım. Seni de abini de bırakmayacağım."

"O zamanlar dört yaşındaymışım. O abimi atar..." Sustum. Evcil hayvan için dahi kullanamayacak kelimeyi abime söylemeye utandım. "Ben... Ben biraz daha büyük olsaydım izin vermezdim," dememle gözümden yaş düştü.

Kutlu Alaca, şimdi otuz yedilerinde olmalı ki eğer yaşıyorsa. Eğer... Eğer babası onu öldürmediyse...

"Tekin." Odaya giren Kanat abi, Resul komutanı görünce selam verdi. "Gel. Abinle tutuşan birkaç kişi varmış, annen onlara bakıyor."

Ayağa öyle hızlı kalktım ki bir an başım döndü, elimdeki kupa düşecekken Resul komutan ikimizi birden tuttu. Kupayı masaya koyduktan sonra bana destek oldu, odadan çıktığımızda bir bilgisayarın önünde duran annemin yanına gittik. Bana korkarak bakan kadından tiksiniyorum.

"Yaşayan birkaç kişi varmış," diyen emniyet müdürü Seyfi Bey'in elleri cebindeydi. "Kutlu isminde, birkaçının soyadı değişikken sadece bir tanesi Alaca. 37 yaşlarında. Birkaçı sabıkalı suçlular."

"Görelim," diyerek ekranı görecek konuma geldim.

Ekranda fotoğraflar geçmeye başladı, annem hepsine dakikalarca baktı ve başını iki yana salladı.

"Hatırlamıyorum. O zamanlar genç, toydu, çocuksu bir yüzü vardı. Bunlar tamamen adam... Bilmiyorum." Konuşan kadının ensesine yapışıp kafasını ekrana döndürdüm.

Kaçık AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin