15

7.2K 546 10
                                    

Han Yi Bo, kızını yatırdıktan sonra darmadağın olmuş mutfağı biraz toparlamayı düşünmüştü ama sonra bedenini dinleyip ne kadar yorgun olduğu kanısına varınca, vazgeçti. Eşi nasılsa bir kaç gün daha yurt dışında olacaktı, ev de pek dağınık değildi zaten. Kısacası, evi temiz göstermesi gereken kimse yoktu şu an için.

Saati kontrol edip kendine bir kahve yaptı, öğretmenlik işi zordu ve yıllardır çalıştığı okulunu değiştirmesi de bu işi kolaylaştırmamıştı. Okullar yarın açılıyor olabilirdi ama öğretmenler, müdür sağolsun, 2 hafta öncesinden yoğun bir programa girmişlerdi bile. Elinde tuttuğu öğrenci listesindeki tanıdık isimleri görünce gülümsedi.

"Kim Tae Hyung. Park Ji Min."

Kendi okulları kapanıyor olsa bile, en azından gidecekleri okulda bu veletleri ve diğerlerini kendi öğrencileri olarak görecekti. Rahat bir nefes verdikten sonra, gireceği sınıfların öğrenci listelerini kontrol edip en sevdiği öğrencilerinden Hye Shin'in de bu okula düştüğünü farketti. Bu, daha da iyiydi.

Genç kadın, yıllık program üzerinde çalışıp okulun genel sistemine de hakim olmaya çalışırken, yukardan gelen sesler üzerine gülümsedi. Kızı Go Nam, tahmin ettiği üzere yine uyuyamayıp etrafta dolanıyor olmalıydı.

Nasılsa kendi kendine yatağa geri dönecektir diye düşünüp işine geri dönmeye yeltenmişti ki, bu sefer de masada titreşmeye başlayan telefonu onu alıkoydu.

Ekranda gördüğü isimse, Yi Bo'ya ciddi bir şok yaşatmaya yetmişti.

Jeon Jung Hyun.

Yıllar sonra, aralarında geçen bunca şeyin ardından, Jung Hyun gecenin bir vakti teyzesinin hatrını sormak için arayacak bir tip değildi.

Acaba... Kötü bir şey mi olmuştu?

Genç kadının korkusu damarlarına yayılırken, hala açamadığı telefonun üstüne bir de aceleyle kapı çalınmaya başladığında, bir şeylerin ters gittiğini düşünerek telefon elinde kapıya doğru koştu.

Kapıyı açmasıyla telefon susmuş; sadece sokak lambasının aydınlığıyla karşısında dikilen kişiyi ancak görebilmişti.

"B-ben... Geç oldu, ö-özür dilerim..."

Ardından yağmur altında tir tir titreyen bu tanıdık beden, bilincini yitirip genç kadının ayakları dibine yığılınca, Yi Bo'nun ağzından çıkışında engelleyemediği çığlığı üst katlara kadar ulaşmıştı.

"Jungkook!"

*

"Ben sadece... Hayır... Beni rahat bırak artık, hyung... Lütfen..."

"Jungkook!"

"Geri dönelim, lütfen... Hyung! Hayır..."

"Jungkook!"

"Hayır!"

Han Yi Bo, nihayet genç oğlanı uyandırmayı başardığında, hiç beklemeden ona sarıldı.

Jungkook'sa zihninin bulanık olmasının yanı sıra, yüksek ateşi sebebiyle ne şu an nerede olduğunu algılayabiliyor, ne de ona kimin sarılıyor olduğunu idrak edebiliyordu.

"Geçti, geçti. Ben burdayım, güvendesin. Tamam mı? Geçti. Hepsi geçti."

"Teyze..."

"Rahatla, güvendesin, kötü bir rüyaydı sadece, teyzen burda..." Genç kadın, Jungkook'u sakinleştirmeye çalışırken, gürültüye gelmiş Go Nam'ın bir köşede sessizce ağlıyor olduğunu farkettiğinde içinden küfretti. Çok sevdiği Jungkook Oppasını bu halde görmek onu korkutmuş olmalıydı ama şu an için yapacağı hiç bir şey yoktu. Genç oğlan da onu farketmemişti, farkederse kötü görünmemek için kendini zorlayacağından, Yi Bo sesini çıkarmadı.

bangtan || jeon jung kookWhere stories live. Discover now