70

5.8K 451 120
                                    

İşte, zorlu yolculuğumuz sonucunda hedefimize ulaşabilmiştik.

Henüz parkın girişinden duyduğumuz melodiyle birbirimize bakarken omuzlarımı silkerek gülümsedim. "Bangtan hala çok gürültücü."

"Siz..." Başını iki yanına sallıyor olduğunda güzel yüz hatlarından akan yorgunluğun çizgi şeklindeki gamzeleri tarafından kenara itildiğini görmüştüm. Henüz çocukları görmemiş olmamıza rağmen bu tepkiyi gösterdiyse onu zorla sahneye çıkarttığımızda ne yapacaktı, kestiremiyordum . "Cidden?"

İnanamayan bakışlarına karşılık parmaklarımı parmaklarına geçirdim ve onu ileriye doğru sürüklemeye başladım. "Neden bu kadar şaşırdın ki?"

"Hadi ama... Şarkı mı söyleyecekler?" Bangtan'ın etrafında toplaşan kalabalığı yararak minik sahneye ulaşmaya çalıştığımızda elimi daha da sıktığını hissetmiştim, gergin miydi? Ah, tabi.

"Yani... Benden daha iyi biliyor olmalısın, Bangtan genelde şarkı söylemez mi?"

We Are Bulletproof'un melodisi parktaki çoğu insanı buraya çekmeye yetmişti. Şu an kimse şarkıya girmese de, yabancı bir kültür dikkatleri kendisinde toparlamayı başarmıştı.

Giriş kısmı Jungkook'a aitti. Bu yüzden, o olmadan başlayamazlardı.

İnsanları ittirerek öne geçtiğimizde herkese gülücük saçıp Ho Seok'un onun yanaklarını sıkmasına izin vererek etraftakileri kahkahaya boğan, şimdiden fısıldaşmalarda tatlı çocuk lakabına sahip olmuş Jimin'le göz göze geldim. Ardından Tae Hyung ve Ho Seok, sonra da diğerleri ikimizi ve Jungkook'un deli gibi sıktığı elimi farkedince parmaklarımı istemeyerek onunkilerin arasından kaydırdım.

Jungkook heykele dönmüş gibi durduğundan elimi çekme çabalarımı farkettiğinde beni hemen rahat bıraktı. "Seo Rin..."

"Bunca zamandır beklediğimiz üyemiz de geldi! Şimdi tamamız!" İngilizce konusunda sözcü seçildiği için kalabalığı bilgilendiren Nam Joon araya girince, çocukların hepsi Jungkook'u sahneye çağırdılar.

Minnettar, çekingen ve kaygı dolu bakışlarının her birini teker teker ayırt edebildiğimden onu sahneye zorla ittirmeden önce parmak uçlarımda yükseldim ve alnına düşen saçlarını düzelttim. Etrafta çok fazla ses vardı. "Arkadaşların seni bekliyor."

"Ben..."

"Bangtan olmayı özlemedin mi? Hadi, şimdi git."

Gülümsedi.

O kadar güzeldi ki, bunca zaman bu kadar acı çekmiş olması başına- hayır başımıza gelebilecek en büyük talihsizlikti. Onun gibi birinin hep böyle gülümsemesi, mutlu olması gerekirdi.

"Teşekkür ederim," diye fısıldadı, sahneden inen Tae Hyung onu kolundan tutup sürüklemeye başlamadan önce. "Teşekkür ederim!"

Sonra... Mikrofonu eline aldığında daha da genişleyen gülümsemesi, beni bir süre daha idare ederdi.

Üyelerle tek tek sarılmış, Tae Hyung'la meşhur tokalaşmalarından birini yapmıştı. Sahneye anında uyum sağlaması beni şaşırtmış olsa da... O Jeon Jungkook'tu. Ne bekliyordum ki?

Artık alkışlar ve sabırsız bekleyişlerin nidaları kulağımda tiz bir şekilde çınlamaya başladığında nihayet şarkıya başlama kararı almışlardı.

3'e kadar sayan kişi Suga olmuştu. Sonrasında Jungkook öne geçip kendi sözlerini söylemeye başladığında ise kalabalıktaki şarkı sözlerini tam anlamıyla bilen- aslında Korece bilen tek kişi olmamın verdiği avantajla bağıra bağıra ona eşlik etmiştim. Nasılsa güçlü sesi benimkinin üstünü örtüyor diye düşündüğüm sırada göz göze gelmiştik.

bangtan || jeon jung kookDonde viven las historias. Descúbrelo ahora