18 - Cute Little Teddy Bear

319 19 33
                                    

New York'un ve English Rose'un stüdyo versiyonlarının X(Wembley Edition) ile bizimle buluşacak olmasının şerefine multiye bir New York koyup mutluluktan ağlayarak burayı terk ediyorum dlkfjsl

İyi okumalaar ♥♥

-

"Gitmek zorunda değiliz, biliyorsunuz değil mi?" Alex'in annesinin arabasının arka koltuğunda bağdaş kurarak oturmuş, beni dinlemelerini sağlamaya çalışıyordum.

"Ayaklarını indir Melody, annemin ne kadar titiz olduğunu unutuyorsun sanırım." Yanaklarımı şişirip ofladıktan sonra ayaklarımı indirdim. "Ayrıca Brandon ve Tyler ile aynı ortamda bulunacağımız için üzgünüm ama gitmek zorundayız."

Ed saçlarını karıştırıp önce bana ardından dikiz aynasından Alex'e bakarak düşük bir ses tonuyla "Aslında biz baş başa bir şeyler de yapabilirdik." Dediğinde ben de zaman kaybetmeden onu onaylamıştım.

"Tanrı aşkına çocuk gibisiniz! Jason şunlara bari sen bir şey söyle." Jason hızlıca yüzünü bize doğru döndü. İkimiz de alt dudaklarımızı sarkıtmış ona bakarken "Sadece paintball oynamaya gideceğiz. Hadi ama neşelenin!" demesinin ardından kollarımı göğüslerimin altında birleştirdim ve seslice nefesimi verip arkama yaslandım.

Brandon ile aynı ortamda bulunmak istemiyordum. Hatta onunla aynı ortamda bulunmayı geçtim, elinde silah taşımanın normal olduğu bir ortamda olmayı kesinlikle istemiyordum. Hedefi Ed olacaktı ve Brandon paintball'da ıskalamama konusunda fazlasıyla iyiydi.

"Neşelenemem! Sevgilimi birkaç gün sonra İngiltere'ye göndereceğim yetmezmiş gibi bir de bir yerlerine zarar gelmiş halde göndermeyi kaldıramam."

Ed hiçbir şey anlamadığını belirten bir ses tonunda "Beni neden bir yerlerime zarar gelmiş halde gönderiyorsun ki?" dediğinde arabada sadece Alex ve Jason'ın değil onun olduğunu da hatırlamıştım.

"Çünkü... Şey... Canım, üzgünüm ama Brandon paintball konusunda gerçekten iyidir ve hedefi sen olacaksın gibi duruyor." Cümlemi tamamladıktan hemen sonra o cümleyi kurduğum için pişman olmuştum bile. Ed, ağzı hafif aralık ne diyeceğini bilemediği bir ifadeyle bana bakıyordu. Eliyle dizine vurup arkasına yaslandı. Birkaç saniye bir sağa bir sola kısa bakışlar attıktan sonra nefesini verdi ve bana doğru döndü. Keşke biri ağzımı bantlasaydı da konuşamasaydım. Tanrım... Bakışları gerçekten çok sertti.

"Onun kadar iyi olabileceğimi düşünmüyorsun yani, öyle mi?!" O, elini havada sağa sola sallarken ben de yapacak düzgün bir açıklama düşünüyordum ama diyebildiğim tek şey "Öyle bir şey demedim." Olmuştu. Ah bu işte hiç iyi değildim.

"Sadece onun ne kadar iyi olduğunu biliyorum. Ve sana zarar gelsin istemiyorum!" Ben öyle bir şey ima etmemişken neden öyle anlıyordu ki? Sadece onu düşünüyordum.

Jason'ın "Bence hepimiz biraz sakin olalım. Ne dersiniz?" dediğini duyduğumuzda ikimiz de aynı anda birbirimizin üzerinde olan gözlerimizi Jason'a çevirmiş ve "Sen karışma!" diye bağırmıştık.

"O zaman... Ben... Susuyorum, sanırım."

"Belki bana değil de o piçe zarar gelecektir. Belki de umurunda olan odur, ben değilimdir. Onun ne kadar iyi olduğunu ağzından düşürmüyorsun da!" Resmen saçmalıyordu. Söylediklerim arasından en ufak şeyi çekip almış, kendince bir şeyler eklemiş ve bana yansıtmıştı.

"Ne saçmalıyorsun sen?!" Alex'in aniden frene basıp durması öne doğru savrulmama sebep oldu.

Alex "İkiniz de kapayın çenenizi!" dediğinde koltukta bize doğru dönmüştü. Ed ile ben birkaç dakika önce annelerini sinirlendirmiş iki çocuk gibi önce birbirimize ardından Alex'e baktık.

Where We Land (Ed Sheeran)Where stories live. Discover now