Kendime Geliyorum

58 6 0
                                    

Sorgucu İhtiyar
İnsan vücudu çok karmaşık gözükse de bilim adamları bunca yıldır yaptıkları araştırmalarla bu karışıklığın neredeyse tamamını çözmüşlerdir. Yanılıyor muyum? Hangi hastalığa ne gerekir,bir yerin neden ağarır?Tüm bunların şifreleri çözüldü. Ama en basit sanılan, vücudumuz gibi çeşitli bölümlere ayrılmayan, organı olmayan elle tutulmayan ve gözle görünmeyen yani, tamamen soyut olan ruh varya işte o ruhu ne kadar araştırdılarsa o kadar çıkmaza girdiler. Yapılan araştırmalar, yazılan makaleler, hiçbiri tatmin edici değil.
Psikologlar acaba ne derdi bu cümlelerime. Psikologlar sahi siz ne yaparsınız? Tedavi ederken sizin de psikolojiniz bozul muyor mu? Kalp ameliyatı yapan doktor, ameliyat yapınca kalp hastası olmaz da psikologlar neden zamanla yıpranırlar. Kullanılmış bir bulaşık süngeri gibi olmaz mı bir tarafınız? Hadi ama bana sakin cümleler kurmayın. İnanmıyorum size. Siz hep kalıplaştırdığınız cümlelerle insanların ruhuna dokunmaya çalışmıyor musunuz? En kötü de bile her şeyin iyi olacağını söyleyip bazen kandırmaz mısınız? Her şeyi bitmiş birine ne zaman bir psikolog:Dostum gerçekten berbatsın. Git öldür kendini, demek istese bile der?Demez. Aslında demek istediği başka şeyler varken inanmadığı cümleleri kurmaları güven duvarına aykırı değil mi? Samimiyetsizlik değil mi? E o zaman ne diye güveniyoruz onlara.
Bugün İhtiyar
Adam akıllı kafamı topladım. Belirli planlar kurdum. Sonuçta Can'a sırtımı yaslayamazdım. Böyle bir durumda aynı safta yer alsak da şu mektup olayları güvenimi sarstı. Artık ona da güvenmiyorum. Ne kadar berbat bir insanım. Her şeyi mahvetmek için birgün bile yeterli bana. Her şeyi baştan sona batırdım. Sence mektupları doktordan nasıl aldı ki? Ayrıca doktor Can'ın kast ettiği kadar pislik zeki biriyse mektup ve boş zarf kağıt ve paralarla dolu sırt çantamı nasıl kaçırmış olabilir ki? Ah işte o gün baygın olmasam bu gizemi çözerdim. Hatta kendimde olsam şuan burada olmazdım.
Durumu kabullendim. Artık ah vah da etmiyorum. Kafamı sadece plan kurmak için çalıştırıyorum. Mesela hemşire kızdan bir sürü kağıt ve boş zarf istedim. Kalem de verdiler. Burada hastalara aktivite konusunda imkanlar geniş. Hava çok soğuduğu için bizi bahçeye çıkarmıyorlar. Alt katta bir salon var orada toplanıyoruz. "Çıldırık hastane arkadaşlarımızla."Nasıl uyumu iyi sağlamış mıyım? Daha altı yedi gündür burdayım ama iyiyim hah? Ne diyordum. Evet salon. Orada resim yapan bile var. Ama dün biz bahçede ilk konuşmamızı yaparken Can'la salonda resim yapan bir kadın resim boyalarını yemiş. Çok güldüm. Ayıplama beni. Bence komikti.
Bugün hemşire salona inip inmeyeceğimi sordu. Hani şu doktordan şüphelenen saçları ortadan ayrık alttan toplayan çelimsiz yeni yetme kız. Evet evet işte o kız. Kapı eşiğinden beni çağırdı. Ayağa kalkıp yanına gelerek birnevi teklifini kabul ettğimi gösterdim. Merdivenlerden indik. Salona ulaştık. Hemşire kızla hangi hemşire uffff hani doktordan şüphelenen saçları ortadan ayrık alttan toplayan çelimsiz yeni yetme kız. Evet evet işte o kız. (Bu kızın adını biran önce öğrenmeliyim.) İşte onunla biraz konuşmaya çalıştım:
-Durumum ne? Burada ne maksatla tutuluyorum?
-Bu bilgileri bizimle paylaşmıyorlar.
-Ne saçmalıyorsun sen? Öyle bir saçmalık mı olur? Ödlek! Neyden korkuyorsun sen? Doktordan mı? Burada herkes herkesin ne olduğunun farkında. Tabi aklı tamamen kaçık biri yoksa.( karşımızda bize paralel olarak gri sakalını kaşıyarak sol eliyle de belinden düştüğü için beyaz fanilasını göze çarptıran diz yapmış eski soluk mavi pijamasını yukarı çekiştiren ellili yaşlarda adamı göstererek haykırdım)
-Mesela şu herif. Pasif gibi ama elinden ekmeğini al kulağını kopartır. (Yaşlı bir teyzeyi gösterdim) Şu kadın sessiz sakin. Ama manyak ve iğrenç kokuyor.( İyice azıttım ve salondaki hastalara sataşmaya başladım. Sanki karşımdaki insanlar normalmiş gibi sinirimi onlarla dalga geçerek attım)
Hey millet şu teyze kokmuyor mu? Haksızmıyım yahu! Hele sen hiç konuşma! Niye dün boyaları yedin! Hayata güzellik katan tek şey şu renklerdi. Onları da mideye indirdin. Aç ağzını şimdi gökkuşağı kus! Kus hadi. Hadi millet üç diyince kendimize geliyoruz. Deli misiniz siz. Dışarda hayat var ve deliriyorsunuz!
Hemşire kız artık beni susturmaya çalıştı.
-Nolur yeter! Şimdi biri sana zarar verip sesini kesicek. Benimde başımı belaya sokacaksın. Nolur sus dedi hemşire kız. Onu umursamadım:
- Söyle!
-Sana sakinleştirici yapmamı ister misin, dedi.
-Söyle, diye ısrar ettim.
-Bir saatin var. Eğelenmene bak.
-Dur gitme! Ödlek!
-Nova!
-Can!
-Daha deminki yaptığında neydi öyle?
-Nasıl neydi? Dalga mı geçiyorsunuz siz hepiniz benimle? Burada tutulduğum için çıldıracağım. Onlar gibi kabullenmiş olsam zaten deli olurdum. Sen burda nasıl bir ay durdun? Hiç aklım almıyor. Can sen burada bir aydır burdaysan bu adam seni denek olarak kullanıyorsa amacının büyük çoğunluğuna ulaşmamış mıdır? Sen gidip dışarla iletişim kuracağına burada bir aydır yaşam sürüyorsun. Aynı şey gibi...
-Deli gibi mi? Niye sustun?
-Deli gibi değil de...
-Hadi çekinme.
(Birden dalga geçerek)
-Ne çekinmesi be? Neyden bahsediyorsun? Banane? Ben düşüncemi söyleyeceğim. Can bana kırılacak. Ay nasıl dertler bunlar! Ben böyle şeylere takılırsam vah benim halime. Sen manyamışsındır bence. Her ne kadar zeki gibi bulsamda seni. Bir ay az zaman değil. Ayrıca burada sadece doktor mu var? Bir hemşireye söylesen o hemşire şikayette bulunsa bu hastaneyi araştırsalar sana yapılan iğnelere baksalar ya da sen bir telefon açamıyor musun? Ailen ziyarete gelmiyor mu?
-Basit düşünüyorsun. Gel oturalım şuraya.
Eskimiş koltuklara yerleştik. İfadesiz suratımla onun açıklamalarını bekliyordum. Anlatmaya koyuldu:
Burası küçük bir klinik. Başka bir hastaneye bağlı. Uzman doktor beş taneydi. Biri doğum iznine ayrıldı. Diğerleriyle konuşmaya çok çalıştım. Hemşirelerle de. Ama yok burada kurallar ayrı. Burada biz deliyiz. Hastayız. Rahatsızız. Dikkate almıyorlar. Telefon görüşmem yok. Bir kez aramak istedim. Ama deli konumunda olduğum için telefon görüşmelerinde benden sorumlu o doktor oluyor. Onun yanında onu şikayet etmek anlamsız olur herhalde. Beni engellemeye çalışır. Ziyaret... Ailem önceleri beni ziyarete gelirdi. Ben ne anlatırsam masal gibi annem hüngür hüngür ağlaya ağlaya babam gözünü benden kaçırarak dudaklarını ısırıp kendini zor tutarak dinlerdi. Benden bir yaş küçük erkek kardeşim yanıma hiç sokulmaz uzaktan katılırdı bize. Buraya geldiğimden beri ailemin bana bakış açısı değişti. Başta acır gibi sonra korkarak yaklaştılar bana. Sarılmaları bile ürker gibiydi. Bana zarar verecek korkusu değil benden korkuyorlardı. Hele erkek kardeşim sarılmıyordu bile. Ne annem ne de babam onu göz ucuyla uyarmıyordu. Sanki böylesi daha uygunmuş gibi kızmıyorlardı ona.
-Sen ne yaptın da senden korktular ki bu kadar?
- Ne o sen de mi korktun?
-Ha.. hayır. Şifre çözmeye çalışıyordum.
-Hiç öyle bakma Nova bana. Benden korkmaları normal. Doktor birkaç iğneyle ziyaret zamanları beni saldırganlaştırıyordu. Şurada biraz önce sen iğnesiz kendi iradenle çıngar çıkarmadın mı?
- O farklı bir şey. Sinir boşalması. Kimse kormaz. Sen farklı bir şey yapmışsın. Yani ailen farklı bir durumunu yakalamış.
-İğne yaptı dedim ya saldırganlaştırdı beni. Farklı tepkiler verdim. Ayrıca doktorda ailemi hep doldurdu. Özel görüşme çıkışlarında ailem hep yüzü asık çıktı odadan. Bak şimdi de ziyaretime gelmiyorlar.
- Tam olarak kaç gündür burdasın?
-Yirmi sekiz gündür. Bir ay gibi bir şey işte. Ailem iki haftadır gelmiyor.
-Kaç yaşındasın?
-Yirmi.
-Okul?
-Genetik Mühendisliği kazanmıştım.
-İnanmıyorum. Zekisin. (Bu cümlem hoşuna gitmişti. Yüzünde tebessüm belirmişti.)
-Bilmem. Öyle miyim? Ya sen?
-Ben liseydi işte.
-Lise mi? Mektup da üniversite kaydından bahsediyordun ama?
-Mektuplar! Mektuplarım! Aklımdan tamamen çıkmış! Git getir onları bana!
-Hak etmeden olmaz bu iş.
-Ne? Onlar bana ait. Bir de utanmadan okumuşsun.
-Ben olmasam doktorun elinde heder olacaklardı. Ayrıca nasıl okumayayım? Seni tanımanın bir yolu onları okumaktan geçti.
-Tamam tanıdın. Okudun da. Ver onları.
-Olmaz. Birlikte kaçınca veririm. Böylelikle asla bana ihanet edemezsin. İşimi sağlama alıyorum ben.
- Ya sen beni satarsan?
Gözlerini açtı ve sinirlendi.
-Sakın! Ben ihaneti sevmem. İhanet etmem. Sözümü tutarım. İhaneti ise asla kabullenmem. İntikamını alırım. O yüzden ayağını denk al. Hadi şimdi yaylan!
-Ne yani bu sözleri söyledin. Ben de sana inandım. Ben hayatın o aşamalarını çoktan geçtim. Sen kimsin ki ihanet etmezsin. Ya da sözünü tutarsın. Ya da ihanete uğramaya katlanamazsın. Git getir mektupları. Hadi.
-Ayağını denk al Nova.
-Benimle iyi geçin Can. Burda benim sözüm geçer. Bir yerin lideri ben olmazsam keserim bileğimi daha iyi.
Bileğimi biri tuttu. İnce sesiyle hemşirem beni uyardı:
-Odaya.
Dik gözlerle baskınlığımı ona ulaştırmaya çalıştım. Dıştan taş gibi dursam da içi oyulmuş, yıkılmak için bahar rüzgarını bekleyen ağaç gibiydim. Artık yerim yurdum şaşmıştı. Hiçbir şey iştah açıcı değildi. Sanırım istediğim tek şey sahiplenilmekti. Gerçek bir sahip istiyordum. Güvenmek. O yüzden sürekli hemen herkese kucak açıp hep yara alıyordum. Can'ı ilk gördüğümde de ona güvenmemiş miydim? Şimdi bana davranışlarına bak. Tüm bu hayal kırıklıkları biraz da benim yüzümdendi. Ama bana hak ver. Ben sahiplenilmedim işte.

Koridorun başında doktorun kapısını açtım. Kilitliydi.
-Nerde bu dedim aksi bir şekilde.
-Yok!
İnce bir sesli gülüş çıkardım dalgayla karışık.
-Ciddi misin? Senin bu ketumluğunla ne yapacağım. Bu arada adın ne? Mektuplarda iki de bir uzun uzun çelimsiz saçları ortadan ayrık alttan toplu sıska ince kız demekten yoruldum. Alındın mı? Şaka yaptım.
-Zehra adım.
-Yalan değil di mi? Bir de korkudan yalan da söylersin sen şimdi.
- Hayır doğru söylüyorum, dedi alıngan bir sesle.
-Peki Zehra. Benim deli olduğumu düşünüyor musun? Bak senden bir bilgi istemiyorum. Bir sırrı ifşa etmeni de. Sana ait bir şey bu.
Zehra ürkek bir şekilde:
-Hayır, sen sen tam bir şeytansın. Burda zararı sadece sen değil hepimiz göreceğiz.
Ağzından bir şey kaçırdığını anlayarak sol eliyle ağzına vurup gözünü sıktı endişeyle. Ve beni odama götürüp kapımı da kapattı. Hemen ardından koşup kapıyı açtım. Daha elini kapı kolundan çekmediği için dip dibe geldik.
-Can doğru mu söylüyor Zehra?
- Ne? O bir baş belası. Ama hasta olduğu için değil. Tüm gizli şeyleri eşelediği için. Sanki çok zeki.
-Çantam Zehra. Çantamı da o aldı.
-Evet o gece bir şekilde kaçırdı. Bu yüzden de o gece ceza aldım. Ve sıram olmamasına rağmen senin nöbetine kaldım.
-O gece yani sen doktorun yanında mıydın?
-Yeter! Allah'ım çok salağım. Ağzımdan ne çok şey kaçırdım. Beni tongaya düşürdün.
-Evet biraz safsın Zehra. Ama bana güvenebilirsin. Biraz anlayışlı olsan? Çıldıracağım. Biraz empati kur. Lütfen Zehra, dedim yalvarırcasına. Hiçbir şeyi bilmeden burada durmak çok zor. En azından ben baygınken neler yaşandığını söyle bana. Söyler misin?
-Bunun için izin istemem gerekecek.
-Zehra? Salak mısın kızım? Bu kadar da saf olamazsın. Kimden izin isteyeceksin?
-Kimden olacak tabi ki de Emin Bey'den.
-Emin Bey kim?
-Doktor!
-Ne? Ben zaten ondan gizleniyorum. Kaçmak istiyorum. Sen bir de ona gidip izin mi alacaksın?
-Gizlenmek kaçmak? Yediğin kaba mı... Bunu duyduğum iyi oldu. Unut her şeyi.
-Dur gitme! Zehraa! Zehra . Türk filmi klasiği yaşatma bana.
Kahkaha atıp sırtımı ardıma kilitlenen kapıya yaslayarak çömdüm. Kahkahayla karışık ağlıyordum. Şuandan itibaren sana daha sık mektup yazacağım. Çünkü her yeni gün beni yeni bir çıkmaza sürüklüyor. Olayları çözmem için yazmam lazım.
1:
Bu kız her şeyi biliyor. Bana söylemek istiyor ama Doktor dan izin alması gerekiyor.

2:
Bu kız doktordan izin alması gerekiyorsa bu Doktor la aynı safta yer alması gerek miyor mu?

3:
Can bu kızın Doktor'dan şüphelendiğini söylüyor. Bizim tarafımızda o diyor. Ama neden bana düşmanmış gibi davranıyor?
4:
Zehra bile bir hemşire olarak bu yaşadığımız durumu ciddiye alıyorsa ben hangi kuyunun dibine atıldım?

-SAPLANTI-Where stories live. Discover now