Bölüm 34

1.6K 228 20
                                    


Gözlerimi kapatıp, ölümü kucaklamayı bekledim. Yakın bir arkadaşımmış gibi onu kollarımın arasına alacağım anı korkusuzca beklerken, beynim tamamen boştu. Aklımda en ufak bir düşüncem bile yoktu. Ne biri aklıma gelmişti, ne de bir pişmanlık. Bedenim acıya hazır beklerken, birkaç saniye hareketsiz bekledim. Hiçbir acı hissetmediğimi anladığımda anlam vermek için gözlerimi açtım. Herkes aynı gözlerimi kapattığım gibi, okları elinde duruyordu. Birkaç tanesi yerdeydi. Ama Matthew de dahil hepsi okları gerilmiş bir halde bana doğru bakıyordu. Birkaç tanesi ile göz göze gelmeme rağmen, hiçbiri ne oklarını indiriyor ne de yüzlerinde ki o şaşkın ifadeyi siliyordu. Ne olduğunu anlamak için etrafıma bakmaya devam ederken, önümde, yerde duran ok yığınını gördüm. O an aklımda çakan şimşeklerin ve ne olduğunu algılamam birkaç saniyemi aldı. Üzerime gelen her ok geri dönmüş ve yere düşmüştü. Sanki üzerimde bir kalkan varmış gibi biri beni korumuştu. Bu yüzden hepsi şaşkındı. Beni öldürmek için yaptıkları her çaba, okların bir kalkana çarpması ile yere düşmüştü.

Bedenime dolan o özgüveni hissettiğim anda düşen omuzlarımı dikleştirip bir adım attım. Karşımda ki onlarca adam bir adım geri çekilince yüzüme belli belirsiz bir gülümseme yerleştirerek, Matthew'e döndüm.

'Kiminle konuşacağız?' dedim.

Matthew hala yüzüme bakarken, ona yaklaşmaya başlayınca üzerinde ki şaşkınlığı atarak, gülümsedi. Gülümsemesine karşılık verirken, hemen yan tarafımızda duranlara döndü.

'Bir kez daha bunu tekrar ederseniz, o zaman hepiniz ölürsünüz' dedi sertçe. İçlerinden bir tanesi öne çıkarken, Matthew hemen ona döndü.

'Babanızın emriydi, efendim' dedi.

Matthew sinirle, çenesini oynatırken, 'Bugünlük canını affediyorum. Unutma biz aynı taraftanız' dedi adama uyaran bir şekilde bakarken. Adam, Matt'in ne demek istediğini anlamış olacak ki belli belirsiz kafasını sallayarak geriye doğru çekildi.

'Gidelim. Şu yaşlı bunağı öldürmemek için kendimi zor tutuyorum' dedi Matthew arkasını dönerek kapıya doğru yürümeye başladı.

Yaşlı bunak oalrak bahsettiği kişinin babası olduğunu tahmin ediyordum. Ondan bu kadar nefret etmesinin başka sebepleri olması lazımdı. Ama o sadece özgürlüğü kısıtlandığı için ondan nefret ettiğini düşündürecek bir izlenim bırakıyordu. Elinde ne varsa babasına ait olmasından hoşnut olmayan bir çocuktan dahası vardı onda.

Matthew hızlı bir hareketle kapıyı açarak, kafasını dışarı uzattı.

'Gel' dedi. Arkasından çıkarken, kırmızı bir halıya ayak bastım. Koridor tamamen, kırmızı halılardan oluşuyordu. Duvarlar koyu kahve renkte ahşaptandı. Karşılıklı ve yan yana düzenli olarak sıralanmış, duvarla birlikte gibi gözüken kapılar vardı. Dışarı, boş koridora adım attığımızda Matthew bir an duraksadı.

'Bekle burada' dedi beni kapının önünde bırakarak az önce çıktığımız odaya geri girdi. Birkaç dakika sonra içeriden çıktığında elinde koyu yeşil renkte bir şey tutuyordu.

'Giy bunu' dedi.

'Ne bu?' dedim.

'Pelerin. Yüzünü sakla. Bir saldırı daha istemiyorum. Çok az okum kaldı' dedi sertçe tiksinerek. Bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu.

Dediğini yaparak, pelerini üzerime geçirirken, pelerinden çıkan iğrenç eski kokusunu duymamak için nefesimi tuttum.

'Kokuyu umursama' dedi Matthew ne yapmak istediğimi fark ederken. Yapacak başka bir çarem olmadığı için pelerini üzerime giyip, kapüşonunu yüzümü örtecek şekilde kapatıp, 'Hadi' dedim. Birlikte, yan yana hızlı adımlarla dar koridorda ilerlemeye başladık.

Ejder LorduWhere stories live. Discover now