3.Bölüm - RÜYA

2K 311 50
                                    



'Yüksek ve dik bir uçurumun kenarında bir kız duruyordu. Üzerinde bembeyaz bir elbise vardı ve rüzgarın etkisiyle etekleri uçuşuyordu. Saçlarını eliyle tutup ensesine yapıştırmıştı rüzgarın saçlarını uçurmasına izin vermiyordu.

Gözlerini dikmiş aşağı bakıyordu. Selam verdim ama duymadı. Rüzgar sesimin ona ulaşmasına izin vermemişti. Bu kez avazım çıktığı kadar bağırdım. "Geri dur düşeceksin!"

Sesimi duymuştu dönüp baktı. Beni görünce gülümsedi. Bu oydu; beni boğulmaktan kurtaran kız. Ona doğru yavaşça yürümeye başladım. İyice yaklaştığımda "Sana teşekkür etmek istiyorum." dediğim de gülümsemesi kayboldu. Suratı asıldı. Konuşmuyordu. Beni kurtardığında da konuşmamıştı. Acaba sesi çok mu kötüydü? Belki de konuşma engelliydi...

Elimi uzattım onu uçurumun kenarından çekmek istedim. Bana elini uzattı tam tutmak üzereydim ki elini çekip kendini boşluğa bıraktı.'

O anda yatağımdan sıçradım. Hayatımda ilk kez böylesine kötü uyanmıştım. Sanki uçurumdan düşen o değil de benmişim gibi...

Derin bir oh çektim "Neyse ki rüyaymış..." Rüyanın etkisinden çıkmam biraz zaman aldı. Kendime geldikten sonra kalkıp bir bardak su içtim ve saate baktım. Öğlen olmak üzereydi ve herkes çoktan uyanmıştı. Kamelyada kahvaltı ediyorlardı.

Eniştem masadan kalktı. "Hoş geldin kayınço. Gece eve geldiğimde sen yatıyordun, rahatsız etmemek için yanına gelmedim."

"Hoş buldum enişte" tokalaştık. Otur masaya kahvaltı yapalım beraber" diyerek bana bir saldalye uzattı.

Kahvaltı masasına oturdum. "Günaydın millet!"

"Günaydın ablacım rahat uyuyabildin mi?"

"Evet abla yatak çok rahattı. Zaten ben de yorgundum deliksiz uyudum."

"Anlat bakalım neler yaptın? Nasılsın?" diye sordu eniştem.

"Valla bildiğin gibi okul dersler falan idare ediyoruz işte. Sizleri gördüm daha iyi oldum."

"Bizi değil, denizi görünce iyi olmuşsundur sen." dedi ablam gülerek.

"Yok be abla siz olmadıktan ne önemi var denizin falan."

"Biliyorum canım latife yapıyorum sadece. Ayrıca Furkan sitede dolaşıyor, birazdan gelir beraber denize gidesiniz."

Çayımdan bir yudum aldım. "Yok abla ben dün fazla yüzdüm bu gün yüzmek istemiyorum. Bisikletle gezmek istiyorum."

En sevdiğim kreplerden yapmıştı ablam. Büyük bir iştahla yemeye başladım. Çünkü çok özlemiştim.

Ablam biraz durgunlaştı birden. Aklına bir şey gelmiş ve morali bozulmuştu sanki. "Selçuk." dedi ablam ve biraz bekledikten sonra, "Annemin mezarına ne zaman gideceksin?" diye sordu. Sesinin tonu çatallaşmıştı bu soruyu sorarken. Belli ki o da henüz alışamamıştı annemin yokluğuna. Üstelik aradan yıllar geçmesine rağmen...

Bu soruyu duyunca benim de moralim bozuldu ama belli etmemeye çalıştım. Elimde duran çay bardağını, çay tabağının üzerine koydum. Tabağın kenarına bıraktığım çay kaşığını da bardağın içine koydum. "Annemin yanına yarın giderim bugün biraz kendime geleyim de." Boğulmanın şokunu üzerimden atıp ondan sonra annemi ziyaret etmeyi planlıyordum.

Annem aklıma gelince durgunlaştım. Annemi düşünmeye başladım. Vefat edeli uzun zaman olmuştu ama onu çok net hatırlıyordum daha dün aramızdan ayrılmış gibi. Pırıl pırıl cildi; kısa, dalgalı, siyah saçları ve hep gülümseyerek bakan simsiyah gözleriyle farklı bir güzelliği vardı. Babam, ona "Bir melek kadar güzel olduğunu" söylerdi sık sık. Annem, onun bu sözüne güler, "Meleklerin seninki gibi bal rengi saçları olur" derdi. Birbirlerini çok severlerdi. Annem gittikten sonra babamın yüzü hiç gülmedi ve saçları da kısa sürede beyazladı. Babam ona "Melek gibisin" derdi ve şimdi canım annem gerçek bir melek oluvermişti.

Mavi GözyaşıWhere stories live. Discover now