4.Bölüm - ŞARKÖY TURU

1.7K 252 49
                                    




Bisikletlere atladığımız gibi evin yolunu tuttuk. Bir yandan bisiklet kullanıyor, bir yandan da denizi seyrediyordum. Dün yüzdüğüm yere, daha doğrusu yüzemediğim yere gelince içimi bir ürperti kapladı. Düşündümde o kız olmasaydı ben şimdi hayatta olmayacaktım. Ne yapıp edip onu bulmalıyım. Gerekirse Şarköy'ü karış karış arayacağım ama onu bulacağım.

Ben düşüncelere dalarken Furkan epeyce ilerlemişti. Benim geride kaldığımı farkedince, hafiften arkasını dönüp "Çok yavaşsın dayı, yoksa yaşlanıyor musun?" dedi gülerek. Ardından önüne dönüp hızla pedal çevirmeye başladı.

"Sen görürsün." Ben de hızlandım. Bir kaç dakika içerisinde ona yetişmiş hatta geçmiştim. "Kimmiş yaşlı?" Bu sefer gülme sırası bendeydi.

"Sana bisiklet kullanmayı öğreten bendim zaten. Unuttun mu o günleri yiğeeen." diye seslendim ve şovuma başladım. Önce tek elimi bırakarak kullanmaya başladım ardından iki elimi de bıraktım. Bir kaç metre direksiyonu tutmadan sürdüm. Sonra direksiyonu tuttum ve gösterinin en önemli kısmına gelmişti sıra. Bisikletin önünü kaldırdım ve bir kaç metre o şekilde sürdüm. Riskli hareketler yaptığımın farkındaydım ama bisiklet kullanma konusunda üzerime tanımam.

Birkaç dakika geçmişti. Artık ikimiz de nefes nefeseydik. Yarışımız eve varıncaya kadar devam etti. Bu sayede spor yapmış oluyorduk tabi. Eve yaklaşınca ben biraz daha hızlandım. Benden geride kalan Furkan'a dönüp baktığım sırada bisikletimin ön tekeri bir şeye çarptı sanırım, tekerlek kaydı ve bisiklet sola doğru devrildi.

"Off" Dizim yere çarpmış ve çok canım acımıştı. Furkan hemen bisikletten inip yanıma koştu. "İyi misin dayı?"

"İyiyim iyiyim bir şeyim yok." İkimiz de kanayan dizime baktık. Canımın acıdığını belli etmemeye çalışarak "Ufak bir sıyrık sadece. Birazdan geçer" dedim.

Kanayan bacağımı uzatarak bir süre yerde oturdum. Hareket edersem daha fazla kanayacağını biliyordum. Bir kaç dakika sonra kanaması hafiften durmuş gibiydi. Furkan'ın yardımıyla ayağa kalktım. Dizimi kırmadan yavaş yavaş yürüyerek eve vardım.

Evin kapısında bej renkli kadın babeti vardı. Çok şıktı. "Bunlar ablamın mı?" diye sordum.

'Hayır' anlamında başını salladı Furkan. "Sanırım bize misafir gelmiş. Büyük ihtimalle komşunun kızıdır."

"Komşu kızı mı? Ben tanıyor muyum?"

"Bilmiyorum valla." dedikten sonra kapıyı çaldı Furkan.

Ablam açtı kapıyı. "Tam zamanında geldin. Bak seni kiminle tanıştıracağım." dedi ve koluma girerek salona doğru benimle birlikte yürümeye başladı. Benim seke seke yürüdüğümü görünce, ayağıma baktı "Ayy ne oldu dizine?"

"Önemli bir şey değil abla. Bisikletten düştüm."

"Off çok acımıştır ya. Ama şanslısın, iyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş. Komşumuzun eczacılık okuyan kızı misafirliğe geldi. İçeri geçte yaralarına pansuman yapsın." dedi ve ekledi "Tüm yaralarına..."

"Neyi ima etiğinin farkında değilim zannetme abla!" dedim sitemkar bir şekilde.

Salona geçtik. Koltukta bir kız oturuyordu. Yüzünü göremedim. Bize arkası dönüktü. Kısık bir sesle "Bu kim?" diye sordum.

"Komşumuzun kızı." dedi göz kırparak.

"Merhaba hoş geldin." dedim evdeki misafire.

Oturduğu yerden kalktı. Sarışın mavi gözlü bir kızdı. Trakyalı olduğu belli oluyordu. Ayrıca giydiği askılı tişört ve şortla gayet şık duruyordu.

Mavi GözyaşıDär berättelser lever. Upptäck nu