5.Bölüm - GİTARIN SESİ

1.1K 154 31
                                    


Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım güneş batıyordu. Güneş eğilipte denizi öperken derin bir iç çektim ve bir kenara oturdum. Güneş, Şarköy'ü terk ederken yerimden kalkasım gelmedi. Gizemli kızın üzgünlüğü bana da bulaşmıştı adeta. Denizi seyretmeye başladım. Seyrederken de onu düşündüm. Neden bu kadar sessizdi, ne düşünüyordu acaba? Onun böylesine düşüncelere dalmasına sebep olan şey neydi ya da kimdi?

Belli ki düşünceleri özgür kendisi tutsaktı. Her hücresi, bir hücreye kapatılmış gibiydi. Kapısı açık bir hücredeydi, ama dışarı çıkmak istemeyen gönüllü bir mahkumdu kendisi. Sanki deniz onun için bir zindandı üstelik bu zindandan kurtulmanın tek yolu kendini dalgaların kollarına bırakmak ve kıyıya vurmayı beklemekti.

Onu tanımıyordum, pek fazla konuşmamıştık üstelik ama yine de onu çözmeme yetmişti söylediği bir kaç cümle ve hareketleri. Anlaşılan bir çok kez mağdur olmuştu; onu mağrur yapan da buydu. Açık denizler kadar gizemliydi ve ben onu çözmeye karar vermiştim bir denizci gibi. Çok derindi, kolay kolay kimse yaklaşmaya cesaret edemezdi. Ama ben boğulmaya razıydım onun denizinde...

Yoldan geçen arabada çalan müziğin sesiyle kendime geldim. Çok yüksek sesle yabancı şarkı çalıyordu. Deniz kenarında olupta müzik dinleyen insanları anlamıyorum, neden dalgaların sesinden mahrum bırakıyorlar ki kendilerini? Halbuki suyun sesi kadar insanı mutlu eden ve huzur veren ses yoktur.

Kalktım ve ağır ağır yürüyerek eve gittim. Eve girdiğimde bir şeyler atıştırıp çatı katında bulunan odama çıktım. Sırt üstü yatağa uzandım. Adını bile bilmediğim o gizemli kızı düşünmeye başladım. Gerçi onu düşünmeden geçen bir saatim bile yoktu neredeyse. Kimdi bu kız? Ne derdi vardı? Acaba adı neydi? Aklımdan geçen sorular kemirirken beynimi yataktan kalktım ve saldalyeyi pencerenin kenarına koyup gökyüzünü seyretmeye başladım.

Madem ismini öğrenemiyorum bu kızın, o halde kendim bir isim koyayım. Ada olmalı bu kızın ismi çünkü sularla kaplı olan hayal dünyamdaki tek kara parçası olmuştu kısa zamanda. Ve ben onun etrafını çevirsem bile o kendi içine kapanıp yaşamayı sürdürüyordu. Ya da Asya olmalı ismi. Dünyanın en büyük kıtası. Belki mütevazi duruşuyla büyük olmayı kabullenmiyordu ama benim hayatımın en büyük parçası oluvermişti kısa zamanda. Belki de İmge olmalı ismi. Gerçekleşmesi zor olan düş... Zaten hayatım gerçekleşmeyen ve hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan düşleri kurmakla geçmişti...

Ona isim aramayı bırakıp kalktım sandalyeden. Mutfağa gidip bir kahve hazırladım kendime. Saat gece yarısına yaklaşmıştı ve herkes uyumuştu. Kahvemden bir yudum aldığımda yüzümü buruşturdum. Oldukça koyu olmuştu, tıpkı mırra gibi acıydı. Zaten kahve yapmayı da pek beceremem. Yarım bıraktım kahveyi.

Odama geçtiğimde saate baktım 00:00 'ı gösteriyordu. Fakülteden bir arkadaşım saati çift olarak yakalamanın anlamı olduğunu söylerdi ama ben buna pek inanmazdım. Gerçi saati çift olarak yakalama şansım pek olmamıştı bu güne kadar. Meraklandım ve internetten 00: 00 'ın anlamını araştırdım.

'Gündüz seni düşünmek bedenini doyurmaya yetmedi ve şu anda seni rüyasında görüyor. Sana beslediği aşk o kadar büyük ki geriye kalan yaşamını sadece seni düşünerek geçirmek niyetinde. Senden de aynı sevgiyi ve tutkuyu görecek olursa hayata daha iyi odaklanabilecek ancak şu anda seni düşünmekten başka bir şey yapamıyor. Büyük ihtimalle sabah uyanıp sana mesaj attığında seni rüyasında gördüğünü söyleyecektir.'

Pek inandırıcı olmasa da saatle alakalı yazılan bu yorum hoşuma gitti ve uykuya mutlu olarak dalmamı sağladı.

Sabah kalktığımda ablam siyahlara bürünmüş bir şekilde dışarı çıkmak için beni bekliyordu. "Günaydın abla hayırdır?"

Mavi GözyaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin