Portakal

3.3K 166 38
                                    


Mutfaktan gelen şarkı sesiyle uyanmak hiç alışık olmadığım bir tarzdı. Evet Travis yine farkını koymuştu ortaya. Saatin sabahın 5'i olması da cabası... Ben saat 6 da çalan alarma söverken Travis'i sadece mutfağın kapısından izlemekle kalmıştım. İşine ve şarkısına o kadar yoğunlaşmıştı ki benim onu eşikten izlediğimi fark etmemişti bile.Birden arkasını dönüp benimle göz göze gelince "Hay bin keman. Kız napıyorsun sinsi sinsi köşede. Valla korktum billa korktum." dedi sesini ve konuşma tarzını kız gibi yaparak. Bu haliyle bile o kadar şekerdi ki..."Böğğrek var mı böğğrek??" dedim."Olmaz mı sultanım. Elceğizlerimle yaptım" dedi o da.Böreği ayrı güzeldi Travis'in. Aşermesem bile sırf yapsın diye aşerdim diye başının etini yerdim. Aslında mutfakla arası çok iyiydi ama çok yapmazdı. "Kemancıyım ben. Ellerimle para kazanıyorum. Ya kesersem ya keman çalamazsam" diyerek ızdırap ederdi bize."Buzluktan buz torbasını uzatsana. Benim başım kazan gibi. Ne zaman uyudum ben?" diyerek yine günlük şikayetlerime devam ettim. Hamileliğimin nazını anca nazımı çekene yapabiliyordum çünkü. Evde kimsenin umurunda değildim. Zaten hiçte olmamıştım. Bir derdim mi var, başıma bir iş mi geldi, yüzün neden asık denilmezdi bana. Aslında yüzüme bile bakılmazdı. Evde olmam onlar için yeterliydi. evdeysem iyiydim onlar için çünkü. İnsanın başına evinde, en güvende hissetmesi gereken yerde bile türlü türlü şeyler geliyordu. Anlattığın zaman alınan cevap daha can alıcı oluyordu çoğu zaman...Hiç bir zaman hatırlamak istemediğin, hatırladığında seni intihara götüren cevaplar...Lokmalar hatırladıklarımla boğazıma dizilirken bir yudum meyve suyundan içtim. İçmemle tükürmem de bir olmuştu. Travis yine portakal alerjimi unutmuştu. Vücudum direk kaşınmaya başlamıştı. Lavaboya gidip ağzımı bol suyla yıkamıştım ama kaşıntım git gide artıyordu ve midem bulanmaya başlıyordu. Normalde alerji ilacımı içerdim ama şuan olağanüstü hal durumuydu ve şok geçirmeden hastaneye yollanmamız gerekti.Travis bin pişmanlıkla hazırlanmama yardım ediyordu. Haliyle onun gürültüsüne Soffie de uyanmıştı. Neler olduğunu daha anlayamadan o da hazırlanmış beni arabaya doğru gitmek için destek olurken bulmuştu kendini. Travis kasis dinlemeden son hız giderken "Valla doğuracağım burada yavaşşş" diye bağırmıştım. Kendini zaten kötü hisseden Travis özür dileyerek sürmeye devam etti. Soffie hala olayı kavrayamamış bir şekilde bana bakıyordu. "Torbayı uzat" demem ve kızarıklıklarımı görmesiyle ayılan Soffie abisine ölümcül bir bakış fırlatmıştı. Açıkçası ben bile korkmuştum. İkimizde birbirimizin en değerlisiydik. Alex'le boşandığımı öğrendiğinde dövmemesi için zor ikna etmiştim onu. Yüzünde ki korkuyla kızgınlık arası ifade beni tedirgin ediyordu.Ve sonunda varabilmiştik hastaneye. İlk girdiğimde doğuruyorum sansalar da Travis hızlıca durumu anlatmıştı. Nöbetçi kadın doğum uzmanı hızla gelmiş ve serum takılmasını söyleyip gitmişti. Serum bitene kadar Soffie ve Travis'in tartışmalarını dinlemiştim. Serum bittiğinde saat 6.15 ti."İyi bari beni okula bırakın. Devamsızlıktan kalmayayım" dediysem de dinletemedim ve doktordan yalvar yakar alınan bir raporla eve geldik. Travis "En iyisi ben raporu okula götüreyim." diyerek Soffie'nin gazabından kaçmıştı ve burada iş bana düşüyordu."Ya sana nasıl portakal verir bu adam ya aklım almıyor.." diyerek sinirinden uzaklaşmaya çalışıyordu."Sadece onda suç yok ki bende bakmadım ne koymuş bu bana diye. Uğur unutur, hatırlamak zorunda da değil ama ben dikkat etmedim hiç. Turuncu olduğunu görsem koklarım genelde ama bakmadım işte. Çok yüklenme çocuğa zaten korktu o da Unuttuğu için kendini suçluyor birde sen üstüne gitme. Vitamin girsin vücuduma diye sıkmış elleriyle. Beni düşünmüş yani. Sende kızma fazla. Bak iyiyim. Okuldan da yırttım" dedim yaramaz çocuk gibi."Hangi film onu söyle en azından yada uyusak mı ya baksana saate dengesiz herif nasıl kalkıyorsa bu saatte.." dedi gülerek ve sarmaş dolaş yattık. Unuttuğumuz bir şey vardı. Travis'in 15 dakika sonra geleceğiydi. Yani rahatımız bozulacaktı.Kapı çalmayı bilmeyen ağabeyimiz geldiğinde Soffie'nin ettiği okkalı küfürleri hiç bir semt abisinin ağzında duyamazdık."Deme çocuğun önünde öyle şeyler" diyerek güldüm. O da dil çıkardı haliyle."Napsın çocuk küfretmesin de bunun gibi yumuşak mı kalsın?" diyerek abisini gösterdi.Travis'in "Ayy üstüme iyilik sağlık ben mi?" diye kırıtmasıyla kahkahalara boğulmamız bir olmuştu.İşte benim ailem bu deli insanlardı. Onlarla mutlu ve huzurluydum. Ailenin kan bağı ile olmayacağını gösteren tablodaydık. Soffie'nin ağzından çıkan gafla hepimizin hüzne boğulması bir oldu."Keşke Max'te burada olsaydı."Hepimizin dileğiydi bu. Her güldüğümüz an içimizden geçen cümle dilinden dökülmüştü sadece.Hepimiz çok özlüyorduk onu. Hepimizden daha deliydi o. Birimizin bir damla yaşı için dünyaları yakardı. Yapmıştı da defalarca. En son kendini yaktı. Gözümün önünde son nefesini verdi. O son bakışlarını ömrüme kazıdı ve gitti."Abi herkes niye oğlum olacağını söylüyor anlamıyorum. Ultrasonda kız çıkıyor ama herkes inatla erkek diyor" diyerek konuyu değiştirdim. Çünkü vapurda ki adam da "Oğlunun adını 'Hope' koy. Max öyle isterdi" demişti."Karnın sivri ondan." diye konuya atladı en bilgilimiz Travis."Nasıl oluyor sivri karın? Anlatsana biraz" dedim elimi çenemin altına koyarak.Travis de yastığı alıp karnının içinde şekilden şekile sokup hem anlatmaya çalışıyor hem bizi güldürüyordu.Gülüşlerimiz daim olsun.

Eyvah ! Anne OluyorumWhere stories live. Discover now