Bölüm 1: Tesadüf ya da nasip?

41.3K 971 94
                                    

"Her kızın ihtiyacı vardı; Kollarını sımsıkı sarıp "benim kahramanım" diyeceği şefkat dolu bir babaya. Çünkü nasıl ki bir çikolatanın vereceği mutluluğu bir kuru üzüm veremiyorsa, bir babanın vereceği sevgiyi de bir başkası veremiyordu. Ne anne, ne abi ne de herhangi bir erkek. Yalnızlığınızın karanlık mağarasına, şu ayet bir güneş gibi doğdu: Rabbin sana ne darıldı, ne de seni bıraktı. (Duha-3)"

Sıkıntıyla iç çekerek kötü anıları aklımdan atmaya çalışmıştım ama etkili olmuyordu. Dolmaya başlayan ve kızaran gözlerimin altına parmaklarımı koydum. Sanki ağlamam; buna bağlıymış gibi bir süre o şekilde bekledim. Özlüyordum. Babamı çok, çok özlüyordum. İki yıl önce hiç anlam veremediğim saçma sapan bir cinayet işlemiş ve babamı öldürmüşlerdi. Hem de kendi yaptıkları pislikleri babamın üstüne atıp onu suçlu göstererek. Ardından bütün dünya hiçbir şey olmamış gibi kendi işine dönmüştü. Hem de babamın katilleri daha bulunamamışken...

Derin bir nefes aldım ve aynanın karşısına geçip son kontrollerimi yaptım. Şalımın önünün düzgün durduğuna karar verince yatağımın üstündeki kabanımı aldım ve ağır adımlarla odamdan çıktım. Annem koltukta Kur'an okuyordu. Geldiğimi fark edince parmağını en son okuduğu yere koydu ve yüzünü bana çevirdi.

"Gidiyor musun annem?"

Başımı evet anlamında salladım ve az önce ağlamamak için kendini tutan ben değilmişim gibi dudaklarıma hafif bir gülümseme yerleştirdim.

"Gidiyorum anneciğim, dualarını eksik etme olur mu?" Eğildim ve yanağına öpücük kondurdum. Gülümsemesi yüzüne yayıldı.

"Allah'a emanet ol."

"Sende."

Kabanımı yavaşça üstüme geçirdim ve masanın üstünde duran anahtarları alıp evden çıktım. Evimiz müstakildi ve çok güzel bir bahçesi vardı. Babam öldükten sonra ne kadar bakımsız kalsa da solmamak için direnen ve büyüyememiş çiçekler bahçeye hoş bir görüntü veriyordu. Sonbaharın sonlarında olduğumuz için kurumuş ağaçlardan yerlere saçılmış sarı ve kahverengimsi yapraklara baktım. Bir an kendimi o yapraklara benzettim. Unutulmaya yüz tutmuş, ona renk veren köklü ağacından salınmış ve toprağa karışmayı bekleyen...

Üşümüş ellerimi yüzüme yaklaştırıp nefesimle ısıtmaya çalıştım. Evimiz çok büyük olmasa da bana ve anneme yetiyordu. Ne de olsa artık 2 kişiydik. Derin bir iç çektim ve dışardaki soğuğa aldırmadan ellerimi cebimdeki telefonuma uzattım. Telefonu elime almamla Zeynep'in beni araması bir olmuştu. Kalp kalbe karşı dedikleri bu olsa gerek. En yakın arkadaş olmanın birinci kuralı; kankan sana ulaşmadan önce sen ona ulaş.

"Efendim Zeynep?"

"Zümra, bugün senin ilk iş günün ve senin sesin 10 kişi tarafından boğazlanıyormuşsun gibi çıkıyor!"

Dudaklarımın hafifçe kıvrılmasına engel olamamıştım. Klasik Zeynep ve onun klasik azarlamaları.

"Hava soğuk ve..." görmeyeceğini bilmeme rağmen omuzlarımı silktim. "O kadar da heyecanlı değilim."

Gözlerini devirdiğini buradan bile anlayabiliyordum. Bıkkın tavrını gizlemeden cevap verdi.

"Ne olacak senin bu 'dünya yansa umurumda olmaz' tavırların! Neşelen biraz Zümra, daha mezun olalı 1 yıl bile olmadı ve sen iş buldun. Hani kıymet bilsen diyorum. Hem hoşuna gidecek haberlerim var."

Sıkıntıyla çıkardığım ses Zeynep'in kıkırdamasına neden olmuştu.

"Tamam ya seni çok sıkmayacağım. Sadece bol şans dilemek için aradım, güzel haberleri sonra konuşuruz."

Beklenen(Tamamlandı)Where stories live. Discover now