Bölüm 28: Özlem

9.9K 572 32
                                    



Öğle namazını kıldıktan sonra hastanede ne kadar sıkıldığımı fark ettim. İstemsizce gözlerim sürekli telefonuma gidiyor, bir arama ya da mesaj var mı diye kontrol ediyordum. Daha fazla hastane kokusuna dayanamayacağımı hissedince biraz hava almak üzere odadan çıktım. Başım önümde, kara kara ne yapacağımı düşünüyordum. Hangi ara böyle bir çıkmaza girmiştim ben? Son zamanlarda kendime yabancı bir çok hareket yapmıştım... Her neyse.

Karşıdan gelen biri ile çarpışmam ile sarsılmam bir olmuştu. Çarpıştığım sert ve iri vücudun sahibini görünce gözlerim kocaman açıldı."Senin ne işin var burada?"

Karşımda pişkince sırıtan Yiğit'i görünce bütün vücuduma titreme hissi gelmişti. Onu görür görmez aklıma yangın gelmişti.Korktuğumu ve gerildiğimi ona hissettirmemeliydim.

Yiğit gülümseyip elini omzumun üstüne koydu. "Bir yerin incinmedi ya?"

Hızla omuzu çekip ona ters ters baktım. "Ne istiyorsun?"

Yiğit gülümseyerek havada kalmış elini pantolonunun cebine koydu. Üstüne şapkalı bir sweetshort, altına da eşofmanla pantolon arası rahat bir şeyler giymişti. Ayağındaki nike spor ayakkabıları ile oldukça farklı görünüyordu. Onu ilk defa böyle gördüğüm için şaşırmıştım. Ne kadar iğrenç bir karakteri olsa da oldukça yakışıklı görünüyordu.

Gülümseyerek yüzüme baktı. "Gördüğümden bu yana kabalığın değişmemiş. Çiçekleri beğendin mi?"

Kocaman açılan gözlerimi yere indirdim. Demek o çiçekleri yollayan oydu.Ben de aptal gibi Tuğrul olduğunu düşünmüştüm. "Senin yolladığını bilseydim çoktan çöpü boylardı."

Yiğit dişlerini gösterecek kadar gülerek başını yere eğdi. "Bu kadar mı kötü izlenim bıraktım sende?"

Cevap vermedim çünkü doğruydu. Yiğit cevap vermediğimi görünce boğazını temizledi. "Her neyse, geçmiş olsun demeye gelmiştim. Seni daha fazla rahatsız etmeyeceğim. Sadece sana şunu söylemek isterim. Tuğrul ile ilgili bilmediğin şeyler var." Cebinden kartını çıkartıp bana uzattı. "Sana bir akşam yemeği ısmarlayayım. Oturup bu konuyu konuşalım."

Gözlerim bana uzattığı karta kaymıştı. Benim almadığımı görünce, bıkkın bir tavırla elime tutuşturdu. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Kaşlarını kaldırıp gülümsedikten sonra büyük adımlarla yanımdan geçip gitti. Verdiği kartı ceplerimden birine dikkatsizce sokuşturdum. Bulduğum ilk çöpe atabilirdim.

Biraz temiz hava aldıktan sonra tekrardan rahatsız edici hastaneye girdim. Buraya gelince ciddi anlamda ruhum daralıyordu. Zaten sevmediğim hastanelerde bir de bir sürü tatsız olay yaşayınca, artık korkulu rüyam haline gelmişti. Annemin odasına girdiğimde, başındaki bir hemşirenin tansiyonunu ölçtüğünü gördüm. Koltuklardan birine yerleşip hemşirenin işini bitirmesini bekledim. Bir zamanlar ben de hemşire olmayı düşünmüştüm. Daha doğrusu hayalim tıp okuyup annemi ve babamı her türlü rahatsızlıklarında kollamaktı ama tabi ki puanım yetmemişti. Onun yerine hemşirelik okumayı düşünmüştüm. Ta ki insanlarla uğraşmanın başlı başına bir problem olduğunu anlayana kadar. Onun yerine bilgisayar mühendisi olmaya karar vermiştim. En azından muhatabım insanlar değil, makinelerdi.

Hemşire işini bitirip bizi baş başa bırakınca annem ile kısaca bakıştık.

"Tuğrul'u ara da seni gelip alsın. Perişan oldun buralarda."

Annemin bu diretmelerine karşı gözlerimi devirdim. Ciddi anlamda vazgeçmiyordu ve bu beni çıldırtıyordu. "Yine başlamayalım anne. Ben böyle iyiyim."

Beklenen(Tamamlandı)Where stories live. Discover now