Bölüm 29: Kararsızlık

9.5K 531 5
                                    


Ne kadar düşünürsem düşüneyim, ne kadar çıkış yolu ararsam arayayım aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Gördüğüm manzara, daha doğrusu görmek zorunda kaldığım manzara bir an olsun gözümün önünden gitmiyor, adeta beynime yapışmış bir şekilde her hücremi kemiriyordu. Ne yapmıştım ben ona? Ondan sadece babamı kurtarmasını isterken kendimi nerelerde bulmuştum. Şimdi ise o sonuna yaklaştığım yolun en başına dönmüştüm.

Ben de yaşanan her şeyin bir sebeple yaşandığına inananlardandım. Canımı acıtan her şeyin, bana sıkkınlık veren her olayın altında bir şeyler olduğunu biliyordum. Bu yüzden hep denir ya her şerde bir hayır vardır diye. Ben her zaman benim iyi sandığım ama aslında iyi olmayan şeyleri şükür ki görmüştüm. Peki ya bu? Bu da mı hayır gibi görünen bir şerdi?

Yaklaşık 3 gündür kendimi evden çıkaramamam ile birlikte, annem ile her gün telefonda konuşmuştuk. Beni eve yolladığı için Sevim teyze onunla kalmaya karar vermiş. Bu fırsattan istifade benim dağılmış halimi görmemesi için ben de hastaneye gitmedim. Kendime zaman vermem gerekiyordu. Evet, herkesin derdi kendine göre büyüktü ama şu an savaştığım şey benim kurduğum gerçeklerimin üstünde bir şeydi. Tüm gerçeklerim, bana yapışmış üçerli yanlışlarla silinip süpürülmüştü.

Yattığım yatağımdan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Kendimi henüz toparlayamadığım için suratım hala şişti ve gözlerimin altı hafifçe morarmıştı. Sanki beşli bir grup liseli beni ortalarına almış, bir güzel pataklamışlar gibi gözüküyordum. Kendime bakmamaya çalışarak dişlerimi de fırçaladıktan sonra oturma odasına geçtim. 3 gün boyunca beni yiyip bitiren düşünceler, bir sonuca varmamı sağlamıştı. Ne kadar düşünmek istemesem de Yiğit'in söyledikleri beynimin her köşesinde dolanıyordu. Tuğrul ile ilgili bilmediğim ne olabilirdi ki? Gerçi ben onunla ilgili her şeyi bildiğimi sanarken hiçbir şey bilmediğimi fark etmiştim. İşte bu yüzden bütün hayallerim ve bütün umutlarım toplanıp, gerçekliğe astıkları iple intihar etmişti.

Buruş buruş olmuş masanın üstündeki kartı alıp numaraya baktım. Acaba Yiğit bana bunu verirken ne düşünüp de vermişti? Bunu yapabilmesi için Tuğrul ile aramızın kötü olduğunu biliyor olması lazımdı ki bildiğine emindim. Derin bir nefes alıp karttaki numarayı tuşladım. Uzun uzun çaldı ama açan olmadı. Yeniden arayacağım sırada o aramıştı.

"Alo?"

"Dediklerini düşündüm. Konuşmamız lazım."

"Zümra? Sen misin?"

Hayatımın en büyük ikinci aptallığını beni 2 kere öldürmeye çalışmış bir adamın sözlerine inanmakla yapacaktım.

"Nereye geleyim?"

"Evini biliyorum. Gelip seni alacağım."

"Evimi mi biliyorsun? Ne tür bir... her neyse. Madem evimi biliyorsun, iki sokak altımdaki kahve dükkanını da biliyorsundur. 1 saat sonra orada görüşelim."

"Tamam. İşlerimi halledip yola koyulacağım."

Cevap vermeden telefonumu kapattım. Daha önce de dediğim gibi benim felsefem bir şeyi yapmadığım için değil yaptığım için pişman olmaktı. Yiğit bir kere aklıma girmişti. Eğer söyleyeceklerini bilmezsem hayatımın sonuna kadar bunu merak edecek ve pişmanlık duyacaktım. Bunun yerine gerçekleri öğrenip pişman olmayı tercih ederdim. Gerçi, onun söyleyeceği şey ne kadar gerçek olabilirdi ki?

Anlaştığımız saatte kahve dükkanına gelmiştim ama o henüz gelmemişti. Arka fonda çalan model'in şarkısı beni derin düşüncelere daldırmıştı. (model-mey) Derin bir nefes alıp kendimi toparladım. Az sonra hastanedeki gibi spor giyinmiş Yiğit göründü. Spor giymek ne kadar itiraf etmek istemesem de ona yakışıyordu.

Beklenen(Tamamlandı)Where stories live. Discover now