Bölüm 20: Affettir kendini

10.6K 562 30
                                    

Gözüme ilk çarpan şey , odanın evin diğer bölmelerinden farklı olan renk tonlarıydı. Evde genel olarak pastel renklerin kullanılmasına karşın duvarlar beyazdı. Yerde krem ince bir halı, duvarda yine krem bir çerçeve içinde leylak resmi vardı. Kapının sol tarafında kalan tahta bir komodin, onun ilerisinde genişçe uzanan beyaz bir masa ve gölün hemen karşısında bulunan penceresinin önünde duran eskimiş perde. İçeri girip kapıyı yavaşça arkamdan kapattım.Tuğrul'un girmemi istemediği oda bu muydu?

Ben de aklımdan neler neler kurmuştum halbuki. Sadist miydi? Ya da psikopat? Ya da bir Mr.Grey?

Pekala, kendini aşan hayal dünyama hoş geldiniz.

Aklımda kurduğum saçma sapan düşüncelerle gülümsedim. Pencerenin sağında kalan tavana kadar uzanan eski tip tahta dolabın önüne gelince, yavaşça dolabın kapısını açtım. Önüme çıkan karton bir kutu ve işlenmiş mendillerden başka bir şey değildi. Yavaşça kutuyu alıp yerdeki ince halıya oturdum. Tamam, şu an özel hayata biraz saygısızlık ediyor olabilirdim ama şu an içimdeki merakı sadece bu kutunun içine bakmak yatıştırırdı. Kutunun kapağını yavaşça kaldırıp yanıma koydum.

Hiç beklemediğim şekilde içinde bir sürü eski fotoğraf vardı. Siyah-beyaz fotoğraflardan birini elime aldım. Uzun boylu, zayıf ve kısa saçlı, oldukça zarif bir kadın vardı. Altındaki beyaz diz boyu eteği ve üstüne giydiği benekli gömleği ile tipik 80li yılların kadınlarındandı. Fotoğrafı kutunun kapağının içine bırakıp elime başka bir tane aldım. Bu bir aile fotoğrafıydı. Bir adam ayakta, karısı yanındaki sandalyede oturmuş ve kucağında da saçları yana doğru taranmış 2 yaşlarında bir çocuk. Kadın az önce gördüğüm kadındı. Adam ise... Adam bana nereden tanıdık geliyor?

Bir dakika, bu adam Tuğrul'un babası.

O zaman o kadın Tuğrul'un... annesi?

Ve kucağında tuttuğu tombalak bebek.... Tuğrul!?

Suratıma yayılan kocaman gülümseme ile Tuğrul'un annesine baktım. Annem onun dindar olduğunu söylemişti. Tesettürlü değildi, ama bu dindar olmadığı anlamına gelmezdi.

Acaba nasıl ölmüştü?

Tuğrul'un annesini 7 yaşında kaybettiğini düşünürsek daha onu tam olarak tanımamıştı bile. Boğazımda oluşan yumruyu, yutkunarak gidermeye çalıştım. 

Keşke annesini her şeyiyle tanımış olsaydı.

İçeriden gelen kapı sesiyle hızla fotoğrafları kutuya koyup kapağını kapattım ve dolabın içine fırlatırcasına koydum. Dolabın kapağını kapatıp odadan çıktım ve ellerim titreye titreye kapıyı kilitledim.

"Ne yapıyorsun?"

Ve işte korktuğum şey başıma gelmişti. Yavaşça arkamı döndüğümde karşımda kaşları çatılmış ve yüzü gerilmiş bir Tuğrul çıktı.

"Bir-"

Sözümü tamamlamama izin vermeden kolumu tuttu ve anahtarı hızla elimden çekti."Odaya girdin mi?"

Oldukça ürkütücü çıkan sesi, bende  yutkunma isteği uyandırdı. Dudaklarımı ıslatıp konuşmaya çalıştım. Kolumu o kadar çok sıkıyordu ki morardığına emindim."Tuğrul canımı acıtıyorsun."

"Cevap ver!"

Aniden bağırmasıyla hafifçe sarsıldım. Alarm veren gözyaşlarım, tutunamaz hale gelmişti."Girdim! Tamam girmemeliydim ama girdim işte! Bırak şu kolumu!"

Kolumu hızla çektim ve art arda dökülmeye başlayan gözyaşlarımı, boynuma doğru uğurladım. Tuğrul derince bir nefes alıp elleriyle yüzünü ovaladı. Ellerini yüzünden çektiğinde, yüzü hafifçe kızarmış ve şakaklarındaki damarlar belirginleşmişti.

Beklenen(Tamamlandı)Where stories live. Discover now