23. BÖLÜM: ''GİTME.''

1.8K 106 9
                                    

Bir haftadır kendimde yaşadığıma dair herhangi bir işaret arıyordum fakat bulabildiğim tek şey nefes alıyor oluşumdu.

Ayaz gitmişti. Bilmem kaç kere aramış olmama rağmen hiçbirinde ulaşamamıştım. Ne Emir ne de Özgür nerede olduğunu biliyordu. Hatta Pelin'i bile aramıştım ama o da aynı şeyleri söylemişti; bilmiyorum.

Sadece ruhsal açıdan değil, fiziksel açıdan da canım yanıyordu. Kalbimde ince bir sızı hissediyordum. Her seferinde içimde devamlı olarak biriken ağlama hissiyle mücadele ediyordum. Şimdiye kadar ağlamamıştım, ağlamayacaktım. Bir erkek için ağlayacak kadar güçsüz değildim ki ben.

Üzerime siyah eşofman takımımı giydikten sonra kulaklarımı taktım. Ayaz'ı düşünmek yerine spor yapmanın daha mantıklı olduğunu keşfettikten sonra kendimi spora adamıştım. Sabahın yedisinde kalkıp spor yapmak benim için rutinleşmişti artık.

Dışarı çıktığımda havanın hafif yağmurlu olduğunu fark ettiğimde -nisan yağmurlarına merhaba- aldırış etmeden ormana doğru ilerlemeye başladım. Yağmur hafiften yağıp tenimin karıncalanmasına sebep olurken adımlarımı hızlandırdım.

Babamdan sonra ilk defa birini bu kadar çok özlüyordum. Hatta Tanrı şahit ya, Ayaz'ın özlemi daha ağır basıyordu. Sahi, Ayaz benim için ne ara bu kadar değerli olmuştu? Henüz üç ay önce tanımıştım oysa ki.

Mezarlık taraflarına geldiğimde, kulaklarıma Cem Adrian'ın İnce Buz Üstünde Yürüyorum şarkısı dolarken bunun tesadüf mü yoksa kaderin bir ironisi mi olduğunu düşündüm. Şarkı daha anlamlı geliyordu şimdi. Kendimi ince buz üstünde yürüyormuş gibi hissediyordum. Hem buzun soğukluğu, hem de keskinliği yakıyordu canımı.

Aptal Esila. Seni asla sevmeyecek bir adama aşık oldun.

Kafamı toplamak için yaptığım bu aktivitenin bana Ayaz'ı daha fazla hatırlattığının farkına varıp eve döndüm. Dönerken de İspanyolca, Almanca ve Fransızca şarkılar dinleyerek, şarkının sözlerine değil de ritmine kaptırdım kendimi.

Annem, Ecevit ve Poyraz'ın kahvaltı masasında oturduğunu gördüğümde aklıma yine Ayaz geldi. Şimdi burada olsaydı tam karşıma oturur, göz ziyafeti yaşatırdı bana.

''Esila, kahvaltıya gelmeyecek misin?'' diye sordu annem. Yaklaşık iki dakika boyunca ayakta beklediğimi fark edip silkelendim.

''Aç değilim.''

''Diyette misin yoksa? Hayır, zayıflamayı düşünüyorsan bu gidişle öleceksin.''

Son zamanlarda tartılmasam da aldığım kiloları fazlasıyla verdiğim kesindi. Bunu giydiğim kıyafetlerden fark edebiliyordum.

''Uykum var, biraz uyuyacağım, belki sonra yerim.''

Annem başıyla onayladığında yukarı çıkmak için adımladım. Ben odama geçtikten sonra muhtemelen üçlü koalisyon kurup benim durumuma neyin sebep olduğunu tartışacaklar, çare bulmak için de çeşitli yöntemler arayacaklardı. Son zamanlarda evdeki genel tartışma konusunun bu olduğunu birkaç ufak dinleme operasyonu ile anlamıştım.

Yukarı kata çıktığımda gözüme ilk olarak Ayaz'ın odası çarptı. Kapısı yine her zamanki gibi kilitliydi. Böyle olması daha iyiydi aslında. Bazen Ayaz'ın odasına gizliden saklandığını düşünüp aramızda incecik duvarların olduğunu hayal ederek mutlu oluyordum. Adeta psikopatlaşmıştım.

Kendi odama girip masanın üzerinde duran telefonu aldım. Bugün hiç aramamıştım. Tamam, telefonu çalsa bile bu saatte açması anormaldi ama umut... Umuttu işte.

Kulaklarıma alışkın olduğum ses doldu yine. ''Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz. / The person you have called can not be reached at the moment. Please try again later.''

KARANLIĞA SARILAN KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin