Gölge Krallığı

3K 243 21
                                    

"Bu çok..."

Devamında susmayı tercih ettim. Teadora'nın bahsettiği planı gerçekleştirmek gerçekten yürek istiyordu.
Sabahın erken saatlerinde yola koyulmuştuk. Hekatonkheir heykelinin parmaklarından bilek kısmına geçmiştik fakat içinde ne ya da neler olduğunu bilmediğim odacıklar yüzünden burası pek Hekatonkheir'in sonsuz ellerinden birinin bileği gibi görünmüyordu. Heykelin sadece ayak kısımlarında hapishaneye dair yapılar yoktu.

"Ne? Korkuyor musun?" Gözlerini devirdi. "Sadece kaçabiliriz ama bu ikimizin de hoşuna gitmez. Onları yok etmenin tek yolu bu."

Sert bir sesle "Korktuğumu söylemedim." dedim. Ölmekten mi korkacaktım? "Hadi yapalım şunu."

Yürümeye başlamıştım ki "Bekle." diyerek beni durdurdu. "Belki de ailenden yardım istemelisin. Bunu yaptıktan sonra denizi boylayacağız."

Ayağımı sertçe yere vurup omzumun üstünden ona baktım. "Şimdiye kadar yardımları olmadan yaşayabildiysem bundan sonra da yaşayabilirim."

"Sadece bir tavsiyeydi." Gözlerini devirdi. "Ben senin gibi soylu değilim."

"Sanki ölümün sınıfları var."

Serzenişini duymazdan gelerek "Planını tekrar anlatır mısın?" dedim. Bazı şeyleri kafamda tam netleştirip strateji kurmam gerekiyordu.

Ters bir bakış attı. Sinirlendiği belli oluyordu fakat umursayacak havada değildim. "En başından anlatıyorum. Üstünde bulunduğumuz Hekatonkheir canlı fakat eklem yerleri betonlaştırıldığı için hareket etmiyor."

"Bu bana bir şeyleri hatırlattı." İç geçirdim. "Ortada birbiriyle bağlantılı birçok parça var fakat küçük ayrıntılar yüzünden birleşmiyorlar."

Kısa siyah saçlarını eliyle toplayıp sıkıntıyla savurdu. Gözlerini kapattı. Bu birkaç saniye sürmüştü. "Belki de parçaları birleştirmemelisin. Şu an kafan fazlasıyla karışık. Sağlıklı düşünemiyor olabilirsin."

Gece kendimi yoklarken göğsümün altında hissettiğim boşluğa elimi götürdüm. Bastırdığımda çok acıyordu.

"Eee sonra?" demekle yetindim. "Hâlâ tam olarak ne yapacağımızı anlamadım."

Gözlerinde muziplik parıltıları dolaşıyordu. "Hekatonkheir'i canlandırdığımız zaman o üç aptalın bizle uğraşacak vakti olmayacak ve sen onları rahatça avlayabileceksin."

Yayımı elimden düşürmüştüm. Az önce bunu söylememişti. Daha çok işin teorik kısımlarını anlatmakla zaman geçirmiştik.
Hekatonkheir Aegenon, yüzyıllar önceki savaşta titanlara ihanet ederek tanrılar safında yer almış, yüz kollu bir canavardı. Tanrılar gökyüzünden titanları kovduğunda Hekatonkheir o zamanın Ares'i sayılabilirdi. Hiddetliler de adalet (!) bekçileri olduğu gerekçesiyle bu ihanetin Zeus'a karşı tekrarlanabileceğini savunarak babamın emriyle onu cezalandırmışlardı. Aslında olayın iç yüzü hırs yarışından ibaretti.
Ruhumun öfkeyle kavrulduğunu hissettim. Titanları düşünmek bana Typhon'u hatırlatmıştı. Ve dolayısıyla Mégère'yi. Bedenim adım adım yok edilmeye sürüklenirken beynimin içinde ettiğim yüzlerce yemin ve verdiğim onlarca söz şimdi gerçekleştirmem için beni kemiriyordu. Fayda etmeyen lanetlerim, kendimi savunma çabalarım...hepsi, hepsi şimdi zihnimde birer birer canlanıp beni delirtmeye çalışıyordu.
Teadora ellerimin titrediğini görmesin diye yumruklarımı sıkıp yayımı yerden aldım.

Sesimin çatlamasına izin vermedim. "Peki nasıl?"

Bakışlarını esir edildiğim yere dikti. "Onun içinde bir krallık var. Hiddetliler de onların kraliçeleri. Aslında...buna hazır olup olmadığın konusunda şüphelerim var."

Tartarus'un Sırrı  (ES 2) Where stories live. Discover now