Olimpos

1.7K 218 26
                                    

skylerxheaven bu bölüm senin için! Doğum günün kutlu olsun, yeni yaşının sana dilediğin her şeyi getirmesi dileğiyle...

"Şu hale bak. Neyi kazandık biz?"

Kara bulutların altında, Olimpos'un terasından aşağıya bakıyorduk.
Tartarus'tan çıkalı birkaç hafta olmuştu. İkimiz de daha kendimize gelememiştik.
Yıkım çok büyüktü. Biz burada değilken tanrılar şehirlere saldırmış, her şeyi yerle bir etmiş, binlerce insanı hayatından etmişti. Atina'da sağ kalan üç beş kişi toplu mezarlar kazarak tanıdık tanımadık tüm ölü bedenleri orada topluyorlardı. Thanatos aşağıda onları izliyordu. Ölüm tanrısı bile içlerinde yaşam belirtisi aramakla meşguldu. En ufak bir kıpırtıya canını almamak üzere söz veriyordu.
Hiçbir ev, hiçbir iş yeri ayakta kalmadığı için sağ kalan birkaç yüz kişi şehir yenilenene kadar Zeus'un emriyle Olimpos'un ilk katına yerleştirilmişlerdi.
Büyük bir yas ilan edilmişti. Zeus'un kesin emri vardı, yas bitene kadar beyaz dışında hiçbir renk giymeyen tanrılar ve ben siyah renk giyinmek zorundaydık.

İç geçirdi. "Bu sonun içinde mutluluk nerede?"

"Tanrılar uğruna neredeyse insan soyu yok oldu." Aşağıda ailesinin ölü bedenlerini nekropole taşımaya yardım eden Teadora gözleri dolu dolu bana bakarken içim bir kez daha paramparça olmuştu. "Bitti. Ama ne bitti?"

"Hâlâ bilinmeyenler var." diye ekledi Teadora'nın peşinde koşan Leanus'a bakarken. "Leanus kim? Lanet notları neyin nesiydi? Teadora'ya ne olacak? Ve şimdi aklıma gelmeyen ama gözlerimi kapattığımda beni kemiren bir sürü soru."

Son zamanlarda sık sık yaptığım gibi iç geçirdim. "Fiziksel yıkım bitti. Şimdi kendi ruhumuzla uğraşmamız gerek." Söylediklerime inanmadığım için teslim olarak başımı omzuna yasladım. "Her ne kadar uğraşmayacağım desem de bu kadar yol alıp geride bir sürü soru bırakmak beni mahvediyor."

Elini belime doladı. "İyiyiz ama değil mi? Ben hâlâ..." Sesini alçalttı. "Ben hâlâ nasıl Zeus'u vurmaya cesaret ettiğini düşünüyorum."

Normalde bundan deli gibi korkmam gerekirdi ama hiç oralı bile olmamıştım. "Olimpos'u kurtardık. Bunu görmezden gelebilir." Küçülmekten kollarının arasında kaybolacaktım. "Ya da gelmeyebilir. Umrumda değil."

"Cezalandıracağını zannetmiyorum." Persephone birden bire yanımıza gelince ne yapacağımı şaşırmıştım. Hızla Marcus'tan ayrıldım. Bu halim Persephone'u güldürmüştü ama belli etmemeye çalıştı. "Az önce Hades, ben ve Zeus, Hera sizin hakkınızda konuştuk."

"Bizim hakkımızda mı?" Sesinden anladığım kadarıyla o da benim kadar şaşırmıştı.

"Çok uzatmak istemiyorum. Biraz mutlu olmaya ihtiyacınız var." Persephone taze hastalığını atlatmaya çalışan biri gibi yorgun gözlerle baksa da yaşlılığı üstünde değildi. Bu iyiye işaretti. "Hades ve Zeus aileleri arasındaki bağa karşı değiller. Hera, Zeus onay verirse evliliğinize izin vereceğini söyledi." Marcus'un gülüşünü duydum. Yüzüm kızarmıştı. Ağır başlı durmaya çalışırken tebessümüme engel olamamıştım. "Zeus bunun sana verebileceği küçük bir ödül olacağını düşünüyor. Hades senin gibi bir gücü yeraltında görmekten mutluluk duyacağını söyledi."

"Hades beni seviyor mu?" diyebildim gülüşlerimin arasında. Hâlâ Marcus'a bakamıyordum.

En afacan haliyle "Peki sen ne düşünüyorsun anne? Kendi düşünceni söylemedin. Yoksa Shaila'yı istemiyor musun?" diye sordu. Yüzünde o bilindik gülüşün olduğundan adım kadar emindim.

Gerçekten Marcus alaya alsa da Persephone pek emin görünmüyordu. Tam cevap verecekken bir iskelet asker yanımıza gelerek Persephone'a döndü. "Efendim Tanrı Hades, Prens Marcus'u görmek istiyor."

Kuşkulu gözlerle askeri süzdü. İhanetleri aklına gelmiş olmalıydı. "Konu nedir?"

"Bir bilgim yok efendim."

Persephone gitmesi için işaret verdi. Askerle beraber yanımızdan uzaklaştıklarında bir süre sessiz kaldık. Ben de ne yapmam gerektiği konusunda kararsızlıklar yaşıyordum.
Persephone bir anne şefkatiyle saçlarımı okşadı. Yüzünde güzel bir ifade vardı.

"Seninle özel konuşmak istemiştim. İsabet oldu."

Konunun ne olduğunu ifadesinden anlayamamıştım ama ciddi görünüyordu. "Bir sorun mu var tanrıçam?"

Hayır anlamında kafasını salladı. "Oğlumu ne kadar sevdiğini görebiliyorum. Aynı şekilde oğlumun da seni ne kadar sevdiğini. Ama benim merak ettiğim bir şey var." Bir an duraksadı ama sormaya niyet etmişti. "Yeraltına gelmek istediğinden emin misin Shaila? Yapabilecek misin? Yılda sadece üç ay gün ışığı görmek sana yetecek mi? Beni yanlış anlamanı istemiyorum prensesim. Ama benle aynı kaderi yaşayacaksın."

Hiç düşünmeden "Evet. Yapabilirim." dedim. "Ben onunla olmak istiyorum. Sadece onu istiyorum."

Rahatlamış gibi bir hali vardı. "Yeraltında benim kanıma ait birilerini görmek güzel olacak, yeraltının prensesi."

Tartarus'un Sırrı  (ES 2) Donde viven las historias. Descúbrelo ahora