- 16- Kara Ali

21.4K 684 14
                                    



On Altıncı Bölüm

" 'Kara Ali' yi geri istiyorlar..."

Ali

Ali dinlenmek için girdiği otelden yorgun ayrılacakmış gibi görünüyordu. Gözleri kan çanağı, elleriyse silahın geri tepişi yüzünden yaralıydı. Alnınıysa saymaya gerek bile yoktu. Ayşe'nin uyuduğundan ve güvenliğinden emin olduktan sonra kaldıkları katı kontrol etmiş. Daha sonra Alp'in yanına gitmişti. Eski dostu hiçbir şeyi dert etmemesini söyleyerek onu tekrar odasına yolladığı sırada ceketinin iç cebindeki telefonu şiddetli bir şekilde titremeye başlamıştı. Eline aldığı telefonun ekranındaki numarayı bilmemesine rağmen arayanın kim olduğunu tahmin edebiliyordu. Karşısındaki adam 'alo' demesine fırsat vermeden söze girmişti. Otoriter sesiyle dünyayı yerinden oynatabileceğini zannediyor olmalı diye düşündü Ali.

"O adamları peşine takan ben değildim! Kızımı öldürecek kadar vicdansız değilim!"

"Bir daha kurşunlar konuşursa, olacaklardan ben sorumlu değilim! Polislerle ve senin iğrençliklerinle uğraşmayacağım!"

"Sana ben yaptırmadım diyorum Ali Uluhan!"

"Bende sana bir daha ki seferde görüşeceğiz diyorum!"

Ali, Mehmet Yiğit'i daha fazla dinlememiş telefonu kapattıktan sonra kararan ekrana sağanak yağmuru andıran bir tükürük atmıştı. Otel odasının kapısını açarken öfkeden kuduran bedeninin hırçınlığını bastıramadı. Uyuyan karısının yorgun ve korkmuş oluşunu unutmuştu. Babasının ve kız kardeşinin ölümü işlemişti içine... Bir ölüm onu dibe çekerken şimdi bir de babasının acısı binmişti üstüne!

"Ali iyi misin? Alnın na..."

Ayşe sözlerini tamamlayamamış. Kendisini toplamaya çalıştığı örtülerin üstünde bulmuştu. Ona sadece nasıl olduğunu sormak istemişti ama Ali Uluhan onu yine arzusuyla cezalandırıp intikam almak istiyor gibi görünüyordu.

Ali yatağın ortasına çarpan güzel bedenin üstünde dikilirken ne yapacağını ya da bunu neden yapıyor olduğunu düşünmeye çalıştı ama mantıklı bir neden bulamadı. Öfkeliydi, yorgundu ve her an kendisini onu düşünürken buluyordu.

Deliriyorum...

Delirdim...

Ali yatağın ortasında kıpırdamadan yatan ve korkulu gözlerle ona bakan kadını süzdü.

"Neden kaçmıyorsun?"

Ayşe dirseklerine dayanarak göğsünü yataktan kaldırdı ama tam anlamıyla doğrulmadan Ali'ye bakmaya devam etti. Sarsılmış ruhu ve bedeni onu savaştan geri durması konusunda ikna etmişti. Elini kaldıracak hali yoktu. Hele Ali'nin öfkeyle dolu kara gözleriyle çarpışacak gücü hiç yoktu.

"Senden ne zamana kadar kaçabilirim ki!"

"Karım olmayı bu kadar çabuk mu kabullendin?"

"Çalışanların için, annen için, soy adınız için... Yani benimle alakası olmayan onlarca sebep yüzünden buradayım, yanındayım ve gidemiyorum. Hatırlasana onlarca masum insana bakmak zorundasın, eğer beni boşarsan babam hepsini kapının önüne koyar!"

Ali için bu günün sonunda bardağı taşıran son damla olmuştu ve bu damla onun sinirlerinin ortasına şıp diye düşüvermişti. Tıpkı güneşli bir günde hiç beklemediği bir anda başına damlayan o iğrenç damlalardan biri gibi... Kırıştırdığı alnının acısıyla gözlerini kapadı ve kuruyan kanın tekrar akmaya başlamasına aldırış etmedi. Belki de açılan yara bir dikişe ihtiyaç duyuyordu ama Ali'nin o an ihtiyaçları çok daha farklıydı.

Tutku MahkûmuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin