-41- Bu Sana Girsin Can Yaman!

11.7K 606 34
                                    

Ali telefonu kapamış kiraladıkları arabaya doğru yürürken onu boğan onlarca düşüncenin ve ihtimalin içinde kulaç atıp duruyordu. Ama değil kıyıya ulaşmak kıyıyı göremiyordu bile.

Can, Zeynep'le olan kısa ve öz konuşmasından sonra ilk defa bir kadının kıskançlığından hoşlandığını kendine itiraf etmiş, bu yüzden içini ısıtan kadından uzaklaşmasına sebep olacağı için Rana'nın gereksiz sesi canını sıkmıştı. Ne zamanı geri alabilirdi ne de Rana'nın sesini ama yapabileceği tek bir şey vardı. Geçmişi bir erkeğin yalanlarıyla dolu olan kadına gerçekleriyle gidecekti.

"Can ben dakikalardır kendi kendime konuşuyorum dimi kardeşim!"

"Aklım Zeynep'te kaldı, buraya gelmişler, İstanbul'a ve şu an bana kızgın hemde kızıl saçlı tuhaf bir mafya bozuntusu yüzünden!" dedi Can ve sıkıntıyla. Ali ise hala cevabını alamamış ve aşık bir adamla uğraşmanın zorluğunu yaşıyordu. Kurtarması gereken bir kardeşi, tüm pisliğini gün yüzüne çıkarması gereken bir kayınpederi vardı. Sibel'in olayının arkasından da yine Mehmet Yiğit'in çıkmasından büyük bir endişe ediyor olsa da elle tutulur ve gözle görülür tüm olasılıklar İzmir'in inşaat kralını gösteriyordu. Ali o an yine babasının yokluğuyla sarsıldı. Babasızlık her şeyden zordu ve üstüne birde annesinin çekip gidişi eklendiğinde geride ona kalan öfke ve yalnızlıktı. Ayşe'de yeni evlendiği adamın öfkesi ve yalnızlığıyla mücadele etmek kalmıştı. Ali her şeyi düşündüğünde bir kez daha evlendiği kadının yüce gönüllülüğü karşısında mahcup oldu. Ona aşık olan kadının her seferinde sevgisini sunuşunu nankörlük edip kullanmış ve buna değer vermemişti ama günler birbirini kovalarken Ali her şeyin farkına vararak karısının masum oluşuna ve hakiki sevgisine sarılmıştı. Ona aşık derken tereddüt etmemişti. Ve şimdi o kadın kalkıp İzmir'den onun için İstanbul gibi bir cehenneme gelmişti.

"Ali şimdide sen beni dinlemiyorsun kardeşim!"

"Can bırak Allah'ını seversen biz gidip uyuyalım bizden bu akşam başka bir cacık olmaz," dedi Ali ve onları kaldıkları otelde bekleyen kadınlar aklına geldi. Ayşe'ye yapması gereken açıklamalar vardı hatta bu açıklamaları Zeynep'e de yapması gerekiyordu. Durum sandığından karışıktı. Rana geçmişten ufak kesitler hatırlasa da ortada net bir durum yoktu. Onları inandıkları yolda yürüten tek şey umutlarıydı.

Can açık park alanının içine doğru ilerlemeyi sürdürürken mekandan çıktıklarından beri onları takip etmekte olan adamlar dikkatinden kaçmamıştı. Önce Rana'nın adamlarıdır diye umursamamıştı ama oradan uzaklaştıklarında adamlar yine peşlerinden ayrılmamışlardı. Can arabaların arasından süzülerek ilerlerken hızla Ali'nin yanında bitti ve dirseğiyle sertçe arkadaşının boşluğuna vurdu.

"Ne yapmaya çalıştığını hemen açıklar mısın yoksa burnunu kırıp eline vereyim mi Can," derken Ali inleyerek kolunu göğsüne sarmış nefes almaya çalışıyordu.

"Abartma kardeşim abartma yavaşça dokundum," dedi Can gülerek ama sıkıntısı tüm duygularını bastırmak üzereydi çünkü adamların sayısı her dakika gittikçe artıyordu.

"Senin yavaşını sikerim!"

"Tamam sikersin sonra ama şimdi bizi takip eden adamlar paket yapmadan önce o hayvan gibi gücünü kullanman gerek!"

Ali şaşkınca Can'a döndü ve arkadaşının yan tarafında ki takım elbiseli silahlı olduğu açıkca belli olan adamı gördü. Sonra kendi tarafına döndü ve iki adam daha çarptı gözüne.

"Üç adam gördüm şimdilik," dedi Ali zafer kazanmış gibi bu benim için devede kulak dermiş gibi bir hali vardı. Can onun kendi gücüne olan inancına burun kıvırdı ve yumruk yaptığı ellerini havaya kaldırdı.

Tutku MahkûmuWhere stories live. Discover now