4. Bölüm

76 11 2
                                    

(Ezgi'nin Ağzından)

    Hepimiz olduğumuz yere mıhlanmış gibiydik. Kimse kıpırdamıyordu. Gözümüzü bile kırpmaya halimiz yoktu. Off! Korkutuğum başıma geldi. Evet ya, bu rüyadan kendimi çimdikleyerek uyanmalıyım. Ahh! Canım acıdı. Maalesef rüyada değilmişiz.

    Gözlerimin yandığını hissediyorum. Ve iki saniye sonra, yanaklarımdan yaşlar süzülüyor. Artık kendimi tutmayacağım ama. Ben de ağlayacağım. Sanıyorum ki buna ihtiyacım var. Yere düşüyorum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Arkadaşı taşınmış, kuşu ölmüş, oyuncağını kaybetmiş küçük bir kız çocuğu gibi ağlıyorum... Ailemsiz bir hayatta yapamam ki ben. Annem olmadan, babam olmadan nasıl yaşayacağım? Kimin yanında annemin yanında olduğu gibi güvende hissedeceğim? Kim bir suç işlediğimde babam gibi onu kendi üstüne alacak? Olamaz böyle bir şey olamaz! Allah'ım neden biz? Yalvarırım Ya Rabbim bu bir kâbus olsun.

    Sanki, sanki bir yerden annemle babam çıkacakmış gibi hissediyorum. Annem yine o ipek gibi sesiyle;

"Kuzum! Biz seni hiç bırakır mıyız? Bak işte burdayız yavrum benim!"

    Diye seslenip, yanıma gelip beni bağrına basacakmış gibi geliyor. Boğazım düğümleniyor. Duyduğum feryat figânlardan herkesin ağladığını anlayabiliyorum. Allah'ım n'olur hepimizi ailelerimize bağışla Ya Rabbim!

    Ayak sesleri duydum. Ama kafamı kaldırıp bakmak istemiyorum. Birisi ağlayarak ve yavaşça gelip yanıma çöktü. Bana sıkıca sarıldı.

  "Ağlama bebeğim. Her şey geçecek ve ailelerimize kavuşacağız. Sana söz veriyorum ki ailene kavuşacaksın. Ben yanındayım ve ben burada olduğum sürece sıkıntı yok bitanem..."

    Sesinden anladığım gibi bu Taner. O da ağlıyor. Kafamı yavaşça kaldırıp ona baktım. O da perişan bir durumda. Gözleri kan çanağına dönmüş.

    Ardından ona sıkıca sarıldım. Daha fazla ağlıyordum ve benle birlikte o da tabii. Kafamı boynuna gömdüm. Kokusu bana şu durumda huzur veriyor. Kendimi bir nebze olsun mutlu ve güvende hissediyorum. Kalp atışlarını ve içten içe hıçkırıklarını duyabiliyorum. Bana güven vermek için ağlamamaya çalışıyor. Ama o bile bunu başaramıyor. Bense hâlâ ağlıyorum.

  "Taner ben ailemi istiyorum. Ben annemi babamı istiyorum. Eski günlerimi istiyorum. Yalvarırım Taner onları bana geri getir!"

  "Ağlama artık sil şu göz yaşlarını bakayım."

    Gözlerimi sildim. Etrafıma bakındım. Herkes benimle aynı durumda. Çilem Arda'yla, Serenay Sinan'la... Yalnız hepimizin ortasında feryat figan ağlayıp bağıran tek bir kişi var. Burak... Şu an Alaska onun yanında değil ve nerede olduğunu bilmiyoruz. Ona gerçekten çok acıdım. Ve bir şeyi farkettim. Alaska'yı en az Burak kadar özledim. Burak'ın içinden geçenleri tahmin edemiyorum...

    Beş dakika sonra biz hariç herkes ayaklandı. Ben kalkmak istemiyorum. Çünkü sabahtan beri ilk defa kendimi güvenli bir yerde hissediyorum. Ama herkes avazı çıktığı kadar bağırıyor. Gerçekten hepsi delirmiş gibi. Biraz sonra hepsi sakinleşir diye bekledim ama beklentimi bulamadım. Aksine daha da sinirleniyorlar. Biz de ayağa kalktık. Kendilerine zarar verecekler diye korkuyoruz. Özellikle de Burak'tan. Artık ben ciddi anlamda kimseyi kontrol edemiyorum. Kimisi ağlıyor, kimisi fenalaşıyordu. Hepsinin ortasına geçtim. Başım şişti. Yeter artık!!

  "Susuuun!!!" diye bir çığlık attım.

  "Aynen. Yeter artık." dedi Taner ciddi bir sesle.

    Herkes susmuş, kuzu gibi olmuştu. Aslına bakarsak bu kadar kolay olacağını beklemiyordum. şu an karşımızda sessizce duruyorlar. Hepsi perişan. Onların bu hâli içimi tekrardan kanatmak için yetiyor. Hepsini teker teker inceledim. Sinan'la Serenay korkmuş ve üzgün, Burak haddinden fazlaca sinirli, Çilem ve Arda da her an yere yığılacakmış gibi duruyordu. Ben Taner'in dediklerinden sonra umudumu yeniden kazanmıştım. Hâlâ ailelerimizi ve Alaska'yı bulabileceğimize inanıyordum.

    Aniden enkazların arasından bir ses duyduk. Hepimiz ani bir şekilde o tarafa baktık. Kalbimiz göğüs kafesimizden çıkmak istermişcesine atıyor. Biraz sonra enkazlardan bembeyaz bir köpek fırladı.

  "Bu bizim komşumuzun köpeği Çakır." dedi Çilem.

    Canlı bir şeye rast gelmek bizi çok sevindirmişti ve hepimize olanlara karşı savaşmak için güç vermişti. Yüzünden anlaşıldığı üzere Burak'ın aklında yine bir fikir var.

  "Eğer Çakır enkazların arasında kaldıysa ve ölmediyse... Belki, belki Alaska ve ailelerimizde buradadır ve enkazların altında sıkışıp kalmıştır." dedi titrek bir sesle ve koşmaya başladı Burak.

  "Onları bulmamız için Çakır bize yardım edebilir çocuklar."

    Çilem köpeği iyi tanıyor ve yardım edebileceğinden eminse kesin yardım eder. Çilem, Çakır'ın yanına koşarken aniden bir ışık hazmesi köpeğe çarpıp onu yok etti. Çilem çığlığı bastı. Gözleri yuvalarından fırlayacakmışcasına açılmıştı. Hepimiz fazlasıyla şaşırdık. Böyle bir şey nasıl olabilir? Hemen onun yanına gittik. Oysa çoktan ağlamaya başlamıştı.

  "Işın topları çoğalıyor. Hadi şuraya girelim."

    Dedi Taner ışın toplarını farkederek. Hemen o yöne doğru koşuşturduk. Enkazların oluşturduğu, mağara gibi yere girdik. Işın topları gittikçe hızlanıyor ve büyüyordu. Bunların ne olduğu hepimizde bir merak ve şüphe oluşturmuştu. Yıldırım gibi yere düşüp,içine bir şeyler alıp gidiyorlardı. Bir şey dikkatimizi çekmişti ama. Işın topları sadece bitkiler, hayvanlar, insanlar gibi canlı varlıkları içine alıyordu. Yani... Yani biz de tehlike içinde idik..!

Yorumlarınızı merak ediyorum. Bu bölümün ilk kısımlarını yazarken çok duygulandım. Siz ne düşünüyorsunuz..?

Sevgilerimle, iyi okumalar... :-) <3

UMUT SAVAŞLARI-ŞahikaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin