-BÖLÜM 7-

278 154 8
                                    

(Ben)-Mezarlık...

Bana şaşkın,korkmuş ve endişeli bir şekilde bakıyordu...

(Öykü)-Mezarlıha mı gitcez yani?

(Ben)-Aklıma başka hiçbirşey gelmiyor nota bakılırsa bence tek işaret ettiği yer mezarlık.Bir düşünsene herkezin beni bıraktığı yerdeyim mezarlıktan başka hiçbi sonuca varamıyorum.

(Öykü)-Peki diyelimki gittik mezarlıha ya sonra napıcaz?

(Ben)-İnan bunu bende bilmiyorum.

(Öykü)-Tamam o zaman ben hazırlanıyim.

(Ben)-Tamam hadi bekliyorum.

Dedim ardından bana baktı ve kaş göz işaretleri yapmaya başladı.Hiçbişe anlamamıştım kaç göz hareketlerine anlamsızca mön mön bakıyordum ardından konuşmaya başladı.

(Öykü)-Ee çık hadi üstümü dehişcem ben senin gibi bir kıyafeti iki üç gün giymiyorum. (gözleriyle üzerimdeki giysileri göstererek)

(Ben)-Ama daha dün giydim daha kirlenmemiştiki bunlar hem aceleyle çıktım evden ondan aynı şeyleri giydim.

Bu lafımın üstüne bana tatlı tatlı gülümsemeye başladı...

(Öykü)-Hadi canım hadi çık pencereden aşağıda bekle beni.

(Ben)-Tamam bak arkama döneyim bakmam sen giyin rahat rahat.

(Öykü)-Hadi hadi ya.(sabrı taşmış.bir şekilde)

Diye diye ite ite beni pencereden dışarı çıkardı zeytin ağacına adımımı attım ardından ağaca tutundum.Ağaca tutunduğumu görünce pencereyi ardımdan kapattı sonrada perdeyi çekmeden önce nah görürsün dercesine dil çıkardı sonrada perdeyi kapattı.O kadar şey yaşamıştım Ama bu kızla diyaloğa girince herşeyden birazda olsa uzaklaşıyordum.Dikkatli bir şekilde zeytin ağacından aşağıya indim ve bisikletime doğru gittim.Bisikletime varınca Öykü'yü beklemeye başladım...

Yaklaşık beş,on dakika bekledikten merak etmeye başladım acaba annesinden izinmi alamamıştı.Elimi cebime götürdüm,telefonumu mesaj atmak için çıkardım ki evlerinin dış kapısı aralandı ve içeriden alışık olduğum bir işıldama,parlaklık geldi...

Dağılan topuzunu yerine kumral saçlarını balık sırtı örmüştü.Hiç makyaj yapmamıştı sadece kirpiklerine rimel sürmüştü.Altına mavi bir kot pantalon üzerinde beyaz düz bir tişört giymişti başındada en sevdiği renk olan pembe çerçeveli güneş gözlüğü vardı...

Yaklaştı yaklaştı en sonunda yanıma vardı.Bisiklete bindim ve:

(Ben)-Hadi gel bin gidelim.

(Öykü)-Yavaş sür ama (hafiften dalga geçercesine)

(Ben)-Sen sıkı tutun yeter (kendimden emin bir şekilde)

Ardından önüme bindi ve pedalları çevirmeye başladım.Mezarlığa yaklaştıkça içimdeki huzursuzluk ve endişe arttı.Neyle karşılaşıcaktım hiçbir fikrim yoktu onu bırak mezarlığa varınca ne yapcaktım onu bile bilmiyordum içimdeki bu karmaşık hal sürerken mezarlığa vardık.

Uzun uzun kara sevi ağaçları mezarlığın çoğunu kaplıyordu,mezarlar yol boyunca devam ediyordu.Yaz olmasına rahmen gökyüzünde gri gri bulutlar vardı ve güneş ışıklarının çoğunu engelliyordu bulutların hapsinden kurtulan bazı güneş ışıkları ise bu sefer selvi ağaçlarının yapraklarına çarpıp birer birer daha yere ulaşamadan yok oluyorlardı.Tüm bu ürkütücü görünüme karşı gelircesine etrafta bulunan kuşların kesik kesik ötüşleri ortamın ürkütücülüğünü birazda olsa dağıtıyordu.Ben bile ürktüysem Öykü daha fazla ürkmüş demekti.Suradına baktım yüzünde endişe verici ve kormuş bir surat ifadesi vardı.Ona güven vermek istedim herşeye rahmen o yanımdaydı ve bana inanmıştı şimdi güven verip sakinleştirme sırası bendeydi.Elimi onun kibar pamuk ellerine götürdüm ve konuşmaya başladım...

Kara BüyüWhere stories live. Discover now