İ N İ T İ U M

8.7K 411 321
                                    

"Veritas vos liberabit."

"Gerçek, seni özgür kılar."

***
Londra, Eylül 15, 2016

İlham gelmesi için girdiğime kendimi kısmen inandırdığım internette değerli zamanımın üç saatini harcamıştım bile. Artık wi-fi bağlantısını kesip arka planda beklettiğim word sayfasına dönmem gerekiyordu. Yayıncıma teslim etmek üzere on bin kelimelik bir girişin olması gereken ama sadece, okuyan herhangi birinin yüzünü kızartabilecek küfürlerin bulunduğu word sayfasına.

Laptopun ekranını sert bir şekilde kapatıp masanın üzerindeki sigara paketime uzandım. İnternette rastlayamadığım, aslında uzun bir süredir beni terk etmiş olan ilham perilerimin sonuncusunu da sigaramın dumanında boğmak için.

Ya da kendimi.

Aynı şey.

İçinden bir tane çekip yakarken bakışlarım duvardaki çatlaktan çıkan hamam böceğine takıldı. Duvardan inişini gözümü kırpmadan izledim, ta ki masamın ortasına gelip nereye gideceğine karar verememiş halde duruncaya kadar. Uzun ince antenlerini birbirine sürtmesini her saniye midem daha da bulanarak izlerken içime çektiğim zehrin bir kısmını böcekle paylaştım. Uğradığı duman istilasından bir o yana bir bu yana kaçmaya çalışırken gülümsüyordum.

"Hadi ama, bir şeyleri paylaşmayacaksak evimde ne işin var?"

Parmaklarım, tekrar açtığım laptopun klavyesinde hızla gezinmeye başladı.

...Kırılan kemiklerin sesi, herhangi bir enstrümanı kıskandıracak kadar büyüleyiciydi.

"Nesin sen? Bir katilin iç sesi mi, yoksa bir yazar mı? Ah, dur sen henüz doğru düzgün bir yazar değilsin. Ve bu gidişle de olamayacaksın."

Matt'in hayali beni azarlayınca elim delete tuşuna gitti. Tuşa hırsla basarken dişlerimi de öfkeyle sıkıyordum. Belki de haklıydı, belki de bir yazar olmaktan çok bir katilin iç sesi olmaya daha yatkındım.

Bir katile bile değil.

İç sesine.

Dalgın dalgın ekrandaki tozda parmağımı gezdirip adımı yazarken yarısında vazgeçip laptopun kapağını ikinci kez çarptım ve tekrar sigara paketime uzandım. Bugünlük aldığım zehrin kotasını doldurduğumun haberini veren boş pakete son zamanlarda sık sık cüzdanıma yolladığım türde -belki bir sigara belirir beklentisiyle- umutsuz bir bakış fırlattım ama Matt yine konuşmaya başladı.

"Fantastik kitaplar hokus pokuslardan ibaret değildir. Bunu anlamadığın sürece fantastik edebiyatta kalıcı bir iz bırakamazsın."

Boş paketi pencerenin kenarında duran hayale fırlattım. Sandalyemi de öfkeyle geri itip ayağa kalkarken küllük görevi gören tişörtümün eteklerinden savrulan toz bulutu bana sigara olmadan bu geceyi atlatamayacağımı söylüyordu, bu kez direnmek istedim. Yağmur da bana destek olurcasına cama şiddetle vurup sesini duyurmaya çalışıyordu. Buna ihtiyacım yoktu, zaten acınası bir umutla yağmurun yağmasını beklememiş miydim yazabilmek için?

Buğulanmış camlardan çektiğim bakışlarımı odada gezdirdim. Neredeyse boş olan odamda, göründüğü kadar rahat olmayan iki kişilik kanepe üzerinde sızmam için beni davet ediyor gibiydi. Kirden dolayı hâlâ üzerinde ne tür bir desen olduğunu çözemediğim duvar kağıtları nemden yer yer kabarmış, bazı kısımları da altındaki çirkin sıvayı gösterircesine yırtılıp sarkmıştı. Masamın dayalı olduğu duvardakini ise ben yırtmıştım, altında fantastik bir dünyaya açılan bir kapı bulurum umuduyla.

MYTHМесто, где живут истории. Откройте их для себя