U n u m

4.5K 320 171
                                    

"Korkakların kurban edeceklerinin sınırı yoktur." - Tsangdera Prensi (II) Giustino

***
Vfly Ormanı, 1068

Yağmura dönüşmek için yetersiz nem oranına sahip de olsa temas ettiği her şeyi ıslatan ağır bir hava hakimdi ortama. Ufku altın bir çizgiyle ikiye ayıran güneş ışınlarının gökyüzüne yayılmasını engellemek isteyen ağaçlar dallarını yukarıya doğru alabildiğine uzatmışlardı. Yeryüzünde ise bu görevi sis üstlenmişti. Bu yüzden yarı araladığım göz kapaklarımın altından görebildiğim tek şey puslu bir grinin içinde bana tepeden bakan ağaçlardı. Sisi dağıtmak ister gibi esen rüzgar ise tam tersi etki yapıyor, ağaçların dallarını dans ettirerek ortamı daha da ürkütücü bir hale sokuyordu. Ağaç kovuklarına çarparak danslarına eşlik eden ıslık sesleri bu tabloyu tamamlıyordu. Seslere baskın çıkmak isteyen bir karga kesik kesik öttü.

Ve ben tamamen uyandım.

Sanırım bir roman yazıyor olsam içinde bulunduğum durumu tam olarak böyle tanımlardım. Gerçek ise, üzerinde yattığım -evdeki kanepemi aratacak kadar rahatsız- soğuk taş ve nemden ıslanmış bir örtüden ibaretti. Etrafı incelemek istediğimde elime geçen tek şey çabalarım yüzünden başımın tekrar zonklaması oldu.

Kaç yıllık Casper hayranlığımdan bana kalan alnımdaki şişlik olmuştu. Elimle kontrol etmek için hafifçe de olsa dokunmam ağrıyı daha da kötü hale getirdi. Beyindeki sinir hücreleri basınca, ağrıdan daha duyarlıdır, diyen lisedeki biyoloji öğretmenim Bayan Mischa'yı hatırlayınca elimi şişliğe bastırdım. Ama bu, boğazımdan çığlığa benzeyen garip bir ses çıkarmama neden olacak kadar canımı yaktı, ya derslerini dinlememekte haklıydım ya da atladığım bir nokta vardı.

Daha fazla canımın yanamayacağını umup doğrulmaya çalıştım. Bir elimle taştan destek alırken diğeriyle üzerimdeki örtüyü tutuyordum. Sanki bir parçammış gibi, ıslak da olsa ayırmak istemiyordum vücudumdan. Ellerim soğuktan uyuşmuş olmalıydı ki örtü üzerimden yavaşça kaydı.

"BEN NEDEN ÇIPLAĞIM?"

Az önceki kargayı aratmayan şekilde bağırmam, sadece tahriş olmuş boğazımı acıtmıştı. Cevap beklemeden hemen örtüyü vücuduma sardım. Üzerinde ne kadardır yattığımı bilmediğim düz kaya parçasından ayaklarımı sarkıtınca yerdeki kuru yapraklar, bir ormanda olduğumu tekrar hatırlattı. Kararan gözlerimi, kendimi kaybetmeden önceki anılar parça parça aklıma dolmaya başlayınca hızla açtım.

Visck denen adam... Beni nereye getirmişti böyle?

Cümlemin öznesi tam karşımda sislerin arasında kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Güne hep bu ayinle mi uyanırsın?"

Öfkeyle bağırdım.

"Bu cevaplanması gereken son soru bile değil şu an. Kıyafetlerim nerede?"

"Üzerinde."

Benimle hâlâ dalga geçiyordu. Sanki kumsalda uykuya dalmışım gibi kumun bulaştığı kollarımı gözlerimin hizasına kaldırıp inceledim. Bir ormandayım, bir sahilde değil. Ve lanet olasıca herif de haklıydı.

Kıyafetlerim üzerimde.

Sadece kuma dönüşmüşlerdi.

Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım ama bu boğazımın daha da yanmasına neden oldu. Yutkunup boğazımı az da olsa ıslatmaya çalıştım. Visck durumumu anlamış gibi elindeki deri matarayı uzattı. Elinden hızla kapıp kafama dikerken beni hoşnutsuzlukla süzmesi umurumda bile değildi. Matarayı ona doğru fırlatırken tutmasını değil herhangi bir yerine çarpıp acıtmasını ummuştum. Tamamen ayağa kalkıp ona doğru yaklaşınca yine geri çekildi.

MYTHOnde histórias criam vida. Descubra agora