Bölüm Kırk Beş

72 4 0
                                    




Niall'ın anlatımından:

16:00

Manş denizi. Şu an için hislerimi ancak bu şekilde tasvir edebilirdim; manş denizi gibi. Burada; Britanya'nın Romalılar ve Norman'larca fethi 1066'da olmuş, İspanyol Armada'sı 1588'de istila etmiş, Normandiya Çıkartması 1944'de gerçekleşmişti. Ayrıca verilere göre pek çok deniz savaşı da burada olmuştu. Tüm bu olaylar yıllar önce cereyan etmişken; şimdi, denizin ne kadar kızgın göründüğünü fark etmiştim. İşte bu noktada birleşiyorduk. Benim tarafımda cereyan eden olaylar da beni bu görüntüye sokuyordu. Halbuki Manş bir kenar deniziydi, okyanusları birleştirmek gibi bir görevi üstleniyordu; Bununla birlikte Fransa ile arasında bir tünel de vardı. Büyük bir gaye güden bu deniz nasıl bu kadar kızgın olabiliyordu. Hepsi gerçekleşmiş ve bitmişti. Benim için de öyle değil miydi zaten? Kızmamış mıydım her şey sonuca vardı diye?

İşte bu noktada istenen sonuç fikrine vardım. İstenen sonuç. Dover'da, Manş denizinin en dar kıyısındaydım. Uzakta, büyük, görkemli yük taşıma gemileri hareket ediyordu.  Arabamı tepenin arkasında bir yere park etmiştim, buraya ise patika yoldan yürüyerek gelmiştim. Sonradan yapıldığını bas bas bağıran kumsalın önüne sıra sıra banklar yerleştirilmişti; bende o banklardan birisine oturmuştum. Birden bire gülümsedim, "Üç kişi olmanıza rağmen nasıl gitmesine engel olamadınız?"

"Efendim, bize sizin haberinizin olduğunu söylemişti," dedi Michael. Başımı sessizce olumlu anlamda salladım. "Yani size böyle söyledi? O halde sizi affetmem gerekiyor...," diye mırıldandım. Sesimdeki imayı çoktan anlamış olmalıydı. Yüzünde değişen ifadeyi görebiliyordum. "Keşke sizi tutan ben değilde o olsaydı; o zaman benim bir şeyi teyit etmem gerekmezdi," diyerek tamamladım kelimelerimi.



Michael "Haklısınız efendim. Yalnızca demeye çalıştığım şey şu ki...," diyerek açıklama yapmaya başladığında telefonumdan bildirim sesi geldi. Michael'a hiç bir şey demeden onu dinlemeye son verdim. Telefonumu iki avucumun arasına aldım. Ekran parlaklığı kısık olduğu için yüzüme vuran ışık fazlasıyla cılızdı. Bildirim panelinin üstüne çıkan mesaj kutucuğunu gördüm. Harry. İsmini ekranda gördüğümde düşündüğüm şey "hiçlik"'ti. Bir yerde ona kızgın olmamam gerektiğini biliyordum ama Colin gitmişti. Bağırmak istemiştim o anda; Ona, korumalara, sağımda gevezelik eden aileye... herkese!



Sinirden titreyen elim telefonun tuş kilidini açtıktan sonra mesaj kutucuğuna girdi. Ekrana gelen yazıların ardında birde fotoğraflar vardı.

"Miles bizden daha zeki değil, biz dikkatsiziz. Andrew bizi izleyen tek adamı değil; daha fazlası var ve bunlar aramızda."

Fotoğraflardan ne çıkacağını bilmediğim için yüz ifademin aynı kalmasına özellikle dikkat etmiştim.  Bir şekilde senin için çalışan adamlara karşı dahi taviz verilmemesi gerektiğini öğrenmiştim. Sakin bir şekilde ilk fotoğrafa girdim. Ekranı karanlık bir fotoğraf kaplamıştı. Gecenin karanlığı her şeyi gizlemek istiyordu lakin sokak lambaları her şeyi alaşağı etmişti. Diğer fotoğrafa geçtiğimde aynı karede bir yüzün yakınlaştırılmış olduğunu gördüm. Dalgalı saçlarıyla, irileşmiş deli gibi bakan gözleriyle Miles Evans olduğunu fark ettim. Miles'ın olduğu kare kesinlikle işin kanıt kısmıydı. Diğer fotoğrafa geçtim. Ekran hızla yana kaydı, fotoğraf ekranda belirdi... Tüm bu saniyelik süren işlem bende daha büyük bir etki yaratmıştı. Hayır ihanetle sarsılmadım veyahut büyük bir şok uğramamıştım... Kesinlikle bağımdan aşağı dökülen kaynar sular bunlardan değildi. Diğer fotoğrafa geçtim ve bir kez daha kalbime tekme yedim. Sonuncu fotoğrafa baktığımda ise hissettiğim tek şey; kendime olan nefretti. Kimse düşünemezdi, kimse akıl edemezdi ama farklı olduğumu sanmıştım. Eski Niall'dan bir farkım olmalıydı. Şu ana kadar Miles'ın bu kadar şeyi nasıl öğrendiğini anlamam gerekirdi. Sadece ben değil Colin hakkında da bilgisi genişti. İkimiz farklı yerlerdeyken veyahut bir aradayken olup biten her şeyi biliyordu. Bir iki uzaktan izleyen adamlar her şeyi bu kadar iyi bir şekilde takip edemezdi, aramıza sızmaları gerekiyordu. Telefonun tuş kilidini kapattım ve avucumun arasındaki telefonu parmaklarımla kapattım. Başımı hafifçe kaldırdım ve tüm dediklerini hiçe sayarak konuşmaya başladım,



Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now