-Bölüm On İki-

111 8 0
                                    


Bilirler miydi ağlamak üzere olmanın son reddesinde olmayı? Hani boğazı yanardı insanın, hani gözleriniz etrafı bulanık görmenizi sağlayacak kadar dolardı. Bilirler miydi acının bir bedeni öldürecek kadar sarabileceğini? Hani derin derin nefes alırdı insam ama yetmezdi, hani vücudu soğuğun etkisiyle sarsılırdı, hani karanlık kalbi hançerlerdi... Hiç  bir şey yapamamıştım, nasıl tepki verilirdi bilmiyordum. Havanhn sükunetiyle birlikte boğuluyor gibi hissettim. Benden habersiz dolan gözlerim öylesine birikmişti ki sıvı gözlerimi yakıyordu. Saliselik refleks eylemine bakıyordu yaşın yanağıma süzülmesi. Dünyamın bir anda döndüğünü hissettim. Beni bir noktadan diğerine savurmuştu. Yer yerinden oynamış, gök delinmişti. Hayaller kabusa dönüşmüştü; çiçekler oksijeni emmeye başlamıştı; ay kırmızıya dönmüştü.

Louis kolumu bıraktığını fark etmeden bir kaç adım ileriye doğru ilerledim. Başımı iki yana salladım. "Hayır, hayır. Bana şaka yapıyorsunuz," diye mırıldandım. Sesim kimse tarafından duyulmayacak kadar kısıktı. Koca bir şaka olmalıydı. Gördüğüm kanın doğun rengi olamazdı. Hayatım harika gitme raylarına bağlanmıştı, kurala uymak zorundaydı.

Bulanık yüzler bana doğru beklentili bir şekilde baktı. Ben gelmeden önceki gürültüden eser kalmamıştı. Kulağımı tırmalayan sessizliğe baktım.

Ne diye durmuştu herkes?

Neden herkes sessizdi?

Tirtek ve ağlamaklı bir ses ile "Niye duruyorsunuz? Bir şeyler yapsanıza!" diye bağırdım. Bakışlar bir biri etrafınca takip edildi. Nefes alış verişlerim krize girmiş gibiydi, deliceydi. Sessizliği delip geçiyordu. Yanına gidemiyordum. Ayaklarıma çimento dökülmüştü adeta.

Bir kahkaha sesi ilişti kulağıma. Tüm sessizliği yarmış ve etrafa dağılmıştı. Louis gülüyordu. Elini karnına koymuş dizlerini bükmüştü. Sinirlerim bir ipe bağlanmış her iki yandan çekilmişti. Beynimde hissettiğim kıvılcım ile kalbime dolan duygular beni patlama eşiğine getirdi.

"Ne diye gülüyorsun?" diye sordum. Niall'ın yanına gelmiş dizlerimin üzerine çökmüştüm. Çim zemin dizlerime batıyordu. Niall'a baktığımda karnında yayılmış bir ıslaklığı gördüm. Elimle bastırmak kanamasına engel olmak istedim. Louis'in amansız kahkahası yükselince öfkeme engel olmaya çalıştım. Ambulansı aramış olmalılar, diye geçirdim içimden. Tam bir şey diyecektim ki Niall'ın gözleri açıldı.

"Louis! Şakamı mahvediyorsun," dedi sitemkar bir şekilde. Sitemkar. Ardından herkes gülmeye başladığında kendimi aptal gibi hissettim. Bütün olanlar şakadan mı ibaretti? Ellerimi üzerinden çektim. Utancımdan yerin dibine mi girsem yoksa sevincimden göklere mi ersem bilememiştim. Bir tek  sözü beni iki kavram arasındaki boşluğa atmıştı.

"Şaka mıydı?" diye sordum. "Silah sesi, kan ve kapıma gelen not..."

"Silah sesi ile kan sahteydi. İnandırıcı olmasını istemiştik, bu yüzden gıda boyası kullandık," dedi ve samimi bir şekilde güldü.  Afallamıştım. Saniyeler öncesine kadar hislerimde boğuluyordum fakat hepsi bir hiç uğrunaydı. O kadar gerçeksi hazırlanmıştı ki o an onu kaybetmenin ne kadar kötü bir his olduğunu anlamıştım. Tatmak istemeyeceğim kadar korkunçtu. Her yerimi saran, kalbimi sis gibi kaplayan bir histi. Şiddetli bir fırtınadan sonra hiç bir şeyi kalmayan fidan gibiydi. 
Hiç düşünmeden ona sarıldım. Sarılmak başlı başına bir eylemdi ama iki karşılıklı duygu için her anı devrimdi. Kaybetmeye tahammülüm yoktu. Aptal gibi hissetmiş ve utanmıştım ama önemli değildi. 

"Beni korkuttun. Bunu bir daha tekrarlama," dedim ikaz istemez bir ses tonunda. Elini belimde hissettim. İster şaka olsun ister başka bir şey hissettiğim acının tarifi imkansızdı. İçimde bir şeylerin çatırdadığını hatta kırıldığını hissetmiştim. "Bir daha tekrarlamayacağım," dedi sadece. Ne kadar çok korktuğumu ve üzüldüğümü fark etmişti. Benim üzüntüm onu mutlu etmemişti. Ses tonunda garip bir pişmanlık hissetmiştim.

Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin