Dördüncü Bölüm

489 79 77
                                    

Herkes bir şeylerin bedelini öder. Kimisi yanlış saatte yanlış sokakta olmanın bedelini, kimisi yanlış adamla evlenip o yanlış adamı çocuğunun babası yapmanın bedelini öder.

★★★

 Ateş, elinde tuttuğu telefonu sinirle cebine koyduktan sonra koşar adım Sinan'ın yanına, garaja,indi.  Aradığı kişiyi onlarca kere arayıp, ona defalarca mesaj atmasına rağmen bir türlü ona geri dönüş yapmıyordu.


Arslan Özkan öldürüldükten sonra garip bir şekilde telefonuna mesaj gelmişti. Evet, onun öldürüldüğünü bilmeyen biri mesaj atmış olabilirdi. Ama kesinlikle mesaj bu şekilde olmazdı:

"Korkut ve Bülent... Söyleyin onlara, sıra yavaş yavaş onlara geliyor. Bakın onları uyarıyorum. Bu beni kötü biri olmaktan kurtarır mı? Nereye saklanırlarsa saklansınlar, sığabildikleri her deliğe bakacağım. Belki size sığınırlar, ha? Ne dersiniz? Sizce onları benim gazabımdan koruyabilecek misiniz?"


"Bu mesajı atanı bulabilmişler mi?" diye sordu Ateş aracın şoför koltuğuna otururken. 

"Hayır. Sinyal takibi yapamıyoruz. Dolayısıyla kime ait olduğunu da bulamıyoruz," dedi Sinan ve ön koltuğa oturdu.

"Katilimiz biraz cüretkar sanki, ha?"

Sinan, Ateş'e bakıp "Aynen öyle," dedi. 

Ateş derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdı. Yol boyu Sinan bu 'gazap' kelimesinin sebebini düşündü durdu. Araba büyük bir villanın önünde durduğunda Sinan arabadan inip hızla evin etrafını inceledi. Şehir dışına yakın olan bu evin önünde büyük bir havuz, arka tarafında bir basketbol sahası vardı. Ev zaten bir saray büyüklüğündeydi. 

"Hep mi zenginleri yoksa sonradan mı parayı bulmuşlar?" Ateş yüzünü buruşturarak sormuştu bu soruyu. Bu kadar büyük eve ne gerek vardı?

 "Hep zenginlerdi. Para ölen ailelerinden miras. Burası Demirhan Çınar'ın evi. Biraz gösterişçi bir herif, değil mi?" dedi Sinan hafifçe gülümseyerek. 

"Biraz? Tanımlarımız kesinlikle birbirine benzemiyor." 

"Yürü hadi. Yapmamız gereken bir dünya iş var daha. Onlar bitsin sonra tanımlarımızın benzerlik derecelerini tartışırız," dedi Sinan eve doğru hızla adımlarken. 

"Ben hazırım patron," dedi Ateş kızgınlıkla gerginlik arası bir ses tonuyla ve garip bir şekilde gülümsedi.


Hizmetçi kapıyı açıp onları Demirhan'ın yanına götürdüğünde odada Demirhan ile birlikte üç adam, bir kadın ve 15 yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Adamlardan biri Bülent Aktaş'a çok benziyordu, belli ki kardeşiydi. Kadın zaten Demirhan'ın karısıydı ve çocuk da onlarındı. Çünkü o odada evli olan tek erkekti Demirhan. 

Ateş ve Sinan içeri girdiğinde adamlar ayağa kalkıp ellerini sıktılar.  Ateş, Demirhan'ın elini sıkarken kolunun iç kısmında bulunan dövmeye gözü takıldı. Bunu fark eden Demirhan hafifçe Ateş'e gülümsedi. Ateş arkasını dönüp koltuğa  oturacağında küçük kızla göz göze geldi ve başını hafifçe öne eğip selam verdi. Küçük kız da aynı şekilde karşılık verdi.  Ateş, küçük kızı gördüğü anda Demirhan'dan sanki  mümkünmüş gibi daha çok tiksindi. Tuttukları elini üzerine silmemek için kendini zor tutuyordu. 


Sinan rahatsız bir şekilde konuştu. "Kaybınız için üzgünüz.  Bunu yapabilecek bir düşmanınız falan var mıydı?" 

JANWhere stories live. Discover now