On İkinci Bölüm

148 12 7
                                    

Herkese merhaba! Uzun süredir olduğu gibi yine geç gelen bir bölüm oldu. Hem içime de sinmedi ama olsun. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.

***

Tekrar eden acılar...

Kadriye elindeki anahtarla kapıyı açınca evde garip bir hareketsizlik sezdi. Gerginlik içinde evin içine girdi. İçindeki huzursuzluğa bir türlü anlam veremiyordu. Yavaş adımlarla mutfağa doğru ilerledi.  Mutfakta gördüğü manzarayla ağzından çıkan çığlığa engel olamadı. Yerde kanlar içinde yatan bir adamın başında Jan, yırtık kırmızı bir elbise ve kanlar içinde bir yüzle ağlayarak oturuyordu. Kadriye titreyen elleriyle Jan'a uzandı. 

"Güzel kızım..." 

Kadriye'nin sesini duyan Jan titreyerek daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. Kadriye uzattığı elini geri çektiği sırada kapı çaldı. Kadriye yavaş adımlarla kapıyı açmaya gitti. Karşısında iki genç adam ve genç bir kadın gördü. Adamlardan birini tanıyordu. Çünkü sık sık Jan'ın etrafında görürdü. Ateş gerginlik içinde Kadriye'ye bakıyordu. Kadriye kenara çekilip geçmelerine izin verdi. Ateş hızla içeri girip etrafına baktı. Girişte hiçbir şey göremeyen Ateş hızla en yakın yere, mutfağa, gitti. 

Jan gözlerini bir yere dikmiş yavaş yavaş sallanıyordu. Ayça Jan'a doğru adımlarken Mert hızla İlker'in başına eğilmişti ama Ateş durduğu yerden hareket edip ileri gidemiyordu. Jan, Ayça'nın ona dokunmasıyla ağır hareketlerle başını kaldırıp ona baktı. Yavaşça tüm odada gözlerini gezdirirken Ateş'i gördü. 

"Ben... Ben yapmak zorundaydım. Aynı şeyi tekrar yaşayamazdım, buna dayanamazdım," deyip hıçkırdı.  

Ateş elindeki telsizi sıkıp mutfaktan çıkarken Ayça, Jan'ı kollarından tutarak kaldırdı. 

"Hadi, yüzünü temizleyelim."

Jan ve Ayça yavaş adımlarla banyoya ilerledi, banyoda klozetin üstüne oturdu. Ayça'nın ona baktığını görünce açıklama ihtiyacı hissetti. 

"Ben aynaya bakmak istemiyorum. Rica etsem siz temizler misiniz?"

Ayça'nın gözlerinde oluşan şefkatle mermerin üstündeki ıslak mendili aldı ve Jan'ın önünde durdu. Paketten mendili çıkardığında Jan gözlerini kapattı ve Ayça gördüğü güzellikle şaşkına döndü. Sadece bir göz rengi nasıl olur da bir insanı bu kadar değiştirebilirdi? Tehlikeli görünen bir kadın gözlerini kapattığında nasıl bu kadar masum görünürdü? 

Önce elindeki mendile sonra Jan'a bakıp elini uzattı ve yüzünü silmeye başladı. On dakikanın sonunda, biraz zorlansa da, Jan'ın yüzünde ne kan ne de makyaj kalmıştı. Yüzü tüm renklerden arındığında hastalıklı görüntüsü ortaya çıktı. Yüzünde temas hissetmeyen Jan, gözlerini açtı. Önce üstündeki yırtık elbiseye sonra Ayça'ya baktı.

"Sanırım bunu istersiniz," dedi üstündeki elbiseyi göstererek. Ayça yalnızca başını salladı. Tekrar Jan'ın kollarından tutarak onu odasına götürdü. Kapının koluna uzanan Jan, içeride olanları anımsayınca "Dağınıklık için kusura bakmayın," deme ihtiyacı hissetti. Sesindeki ruhsuzluk Ayça'yı ürpertti. Sanki yüzündeki kan ve makyajla beraber tepkileri de mendille silinmişti. Ama Ayça karşısındaki kadını medyadan tanıyordu. Ne kadar güçlü biri olduğunu biliyordu. Bazı şeylerden kurtulmak için yine bazı şeylerin feda edilmesi gerektiğini de biliyordu. Jan o ağlama halinden kurtulmak için hislerini feda etmişti.  

Jan'ın odasına girdiklerinde Ayça geri çıkma isteğiyle doldu. Odanın içinde yanan mum her yeri olmasa da odanın büyük bir kısmını aydınlatıyordu ve gördükleri Ayça'ya yetmişti. Ama yine de ışığı açma ihtiyacı hissetti. O odaya bakarken Jan dolaptan bir pantolon ve tişört alıp odasındaki banyoya girdi. Ayça'nın gözleri odanın içinde, ne aradığını bilmeden, geziyordu. Evin en büyük odası burası olmalıydı. Bir piyano, büyük bir yatak ve iki tane dolap kolay kolay her odaya sığmazdı. 

JANWhere stories live. Discover now