Beşinci Bölüm

498 75 77
                                    

O gecenin üzerinden üç hafta geçmişti ancak o süre zarfında herhangi bir olay yaşanmamıştı. Fakat ev halkı diken üzerindeydi. Bunu bir fırtınanın  öncesinde olan sessizliğe benzetiyorlardı ki haklılardı da. Korkut ve Demirhan doğru düzgün konuşmuyorlardı. Korkut söz vermişti Demirhan'a. 'Kimse giremez bu eve.' demişti. Ama daha sözünün üzerinden bir gün bile geçmeden eve biri girmiş ve Devrim'i korkudan delirecek raddeye getirmişti. Eve giren her kimse haklıydı. Yaptıkları en büyük hata onu hafife almalarıydı. Ve elbette ki bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerdi.

★★★

Açılan kapıdan içeri bakan adam sessiz ve yavaş adımlarla evin içine girip aynı sessizlikte kapıyı kapattı. Evin üst katına çıkan merdivenlere doğru bakıp oraya doğru adımladı. Gideceği odayı biliyor ama odaya girince nasıl bir manzarayla karşılaşacağını kestiremiyordu. Evin bu denli sessiz olması tüyler ürperticiydi. 

Bahçe kapısından koşarak içeri giren siyah köpeğin havlamalarıyla irkilen adam birkaç küfür eşliğinde köpeğe döndü. Bu köpek bu kadını ne zaman bu kadar çok sevmişti?

Köpeğe ters ters bakarak fısıldadı: "Senin sahibin benim." O yukarı çıkmaya devam ettikçe köpek daha yüksek ve daha  sinirli bir sesle havlıyordu. Adam köpeği umursamayarak koridordaki sağdan ikinci kapıdan içeri girdi.

Oda siyah ve kırmızı ağırlıklıydı. Yatak, dolap ve çekmeceler siyah; odanın duvarları koyu kırmızıydı.

Adam odanın ortasına geldiğinde sonunda yatakta yatan kadını gördü. Yüzünü yastığa gömmüştü. Bir eli yastığın altındayken diğer eli yan taraftaki yastığın üzerindeydi. Ve tabii ki eldivenliydi. 

Elleri bir türlü iyileşmek bilmiyordu. Ve adam inkâr edemezdi; avuçları bir çok kişinin midesini bulandırıyordu. Kadının elleri sebebini bilmediği bir şekilde sürekli yara olurdu. "Muhtemelen genetik," diye geçirmişti içinden ilk gördüğünde adam. Ama elleri asla midesini bulandırmamıştı adamın. Aksine garip bir şekilde kadının ellerini çok seviyordu.

Uzun siyah saçları yatağa dağılmış, üzerindeki erkek gömleği karışmıştı. Adam tam kadına dokunacağında kadın hızla elini yastığın altından çıkarıp adama dönmüş ve elindeki silahı ona doğrultmuştu. Adam bu ani hareket karşısında bir kaç adım gerilemişti. 

"Sakın ol, benim Şafak. Allah bilir kim sandın?"

Kadın, karşısındaki adamın kim olduğunu kavrayınca kendini doğrulduğu yatağa bırakıp silahını tekrar yastığın altına kaydırdı. Şafak da kadının en yakınındaki tekli koltuğa oturdu ve kadına baktı. Kadın bıkkın bir ifadeyle adama bakıp konuştu:

"Bu sessiz gelme çabaların ne? Uyuyordum! Ayrıca Hades'in seni gördüğünde böyle havlayacağı hiç aklıma gelmedi."

Şafak, son cümlenin üzerinde durmadı. Karşısındaki bu kadının ona yalan söylemesine sinirlenmiş gibi üst üste attığı bacaklarını hızla indirip öne eğildi. Koyu yeşil gözleri bir kat daha koyulaşırken konuştu:

"Uyumak mı? Uyumak fiilinin anlamını bildiğinden şüpheliyim Jan. Uyuyormuş... Ben o  kandırdığın heriflere benzemem. Ayrıca..." Jan'ın üzerindeki gömleği yeni fark ediyormuş gibi uzun uzun baktı. "...bu gömlek şu Ateş midir Barut mudur neyse işte onun, değil mi? Başka renk gömleği yokmuymuş. Bu renkle iyice...ölü gibi görünüyorsun."

Jan'ın dudakları hafifçe kıvrılırken Şafak onun yüzünü inceliyordu. Uzun süredir doğru dürüst uyuyamadığını belli eden gözleri iyice içeri çöküp zaten çıkık elmacık kemiklerini sanki mümkünmüş gibi daha çok belirginleştirmişti. Mor olan göz altları daha çok koyulaşmıştı. Gözlerinin içi alkolden hafif kızarıktı.

JANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin