Söz

4.9K 301 26
                                    

İnsan evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplar.
(Yaşar Kemal)

Aynaya kim bilir kaçıncı kez bakıp elbisemi ve şalımı kontrol ettim. İki gün su gibi geçmiş ve söz günü gelip çatmıştı. Birazdan Fatih ve ailesi gelecekti. Resmen sözlenecektim. Açılan kapıyla gözlerimi kapıya çevirdim. Beyza odaya girdi. Lila renginde yaka kısmında minik işlemeler olan sade bir elbise giymişti. Gülümseyerek yanıma yaklaştı.

"Kız kendine bakıp bakıp durma nazar değdireceksin."

"Ya Beyza bu elbise olmadı ya." Tekrar üzerime göz gezdirdim. "Yok cidden olmadı ben üzerimi değiştireceğim."

"Saçmalama Kübra. Çok güzel oldun birtanem." Büyük bir nefes verdim.

"Emin misin?"

"Ya vallahi harika oldun. Sen stres olunca ben şişiyorum. Allah aşkına sakinleş artık." Gülümsedim.

"Tamam tamam iyiyim. Ne yapayım işte çok heyecanlıyım. Bu arada geldi mi teyzemler?"

"Geldiler. Baya trafik varmış anca geldiler malum. Birazdan da Fatihler gelir herhalde."

Başımı salladım. Umarım güzel bir akşam olurdu. Beyza ile odadan çıkacakken açılan kapıyla durduk. Melek ve ablası Miray odaya girdi. Miray Ablam da geçen ay sözlenmişti. Yakında nişanı vardı.

"Hoşgeldiniz." Miray Ablam gülümseyerek bana sarıldı. Yirmi altı yaşındaydı. O da pudra renginde uzun dantelli bir elbise giymiş ve pembe tonlarında bir şal takmıştı.

"Hoş bulduk kuzum. Çok güzel olmuşsun."

"Teşekkür ederim." Gözlerim Melek'e kaydı. Lacivert renk uzun bir elbise giymişti. Sıfır kol bir elbiseydi ve incecik kolları tamamen gözüküyordu. Saçlarını minik bir topuz yapmıştı.

"Hayırlı olsun Kübra."

"Sağ ol Melek."

"Hiç haberim yoktu. Yani biriyle görüştüğünden." Melek bana alıngan bir sesle imada bulunurken kötü hissettim. Aslında Melek Fatih'i görmüştü. Alışverişe gittiğimiz gün onu görmüştü ama arkadaş olduğumuzu söylemiştim.

"Haklısın Melek. Afedersin. Aslında sen on-"

"Aaa ayıp ama Melekcim. Yorma kızı. Nasıl heyecanlıdır şimdi." Miray Ablam araya girdiğinde lafım yarım kalmıştı. Melek'e aslında Fatih'i gördüğünü diyememiştim. Bir süre daha Miray Ablam ile sohbet edip odadan çıktık.

Merdivenin başından dikkatlice salona baktım. Herkes sohbet ediyordu. Derya'nın odasına geçtik. Kuzenlerim orada toplanmıştı. Onlarla biraz sohbet ettim. Onlar da benim kadar heyecanlıydı.

Dakikalar inanılmaz hızlı geçiyordu ve malum sesi hemencecik duymuştum. Zil çalıyordu. Gelen Fatih olmalıydı. Heyecanla kapıyı açtığımda çok güzel bir gülüşle karşılaştım. Ben şimdi evlenince her gün bu gülüşü görebilecek miydim? Ah ne güzel! Sakin ol Kübra, sakin ol. Fatih'in elindeki çiçek ve çikolatayı aldım ve salona geçtik. Fatih aynı babasına benziyordu. Babası gibi esmer ve uzundu. Annesi ise daha kısa, balık etli çok şirin bir kadındı. Ela renginde gözleri vardı.

Bir süre sonra misafirlerin hepsi gelmişti. Baba tarafımdan sadece bir tane amcam vardı ama uzun zamandır onu görmemiştim. Aradığımda telefonunu da değiştirmiş olduğunu görmüştüm. Yani onu davet edememiştim. Zaten babam gittiğinden beri bize oldukça mesafeli davranmaya başlamıştı. Bu arada babam demişken, onu iki gündür defalarca aramıştım. Babamı sözüme davet etmek için arıyordum. Ne acı. Oysa o bir kez dahi o telefona cevap vermemişti. Daha sonra boş vermiştim. Bunca zaman babalık yapmayan adamı çağırıp da ondan beni istemeleri saçma olurdu. Sızlayan burnumla gözlerimi kapatıp açtım. Ağlamamalıyım. Olmaz şimdi olmaz! Her ne kadar boş vermiş gibi görünsemde babamın olmaması beni çok ama çok üzüyordu. Şimdi dayımdan isteyeceklerdi beni. Bana babamdan daha çok babalık yapan dayımdan... Akif adında bir dayım vardı. İki tane de kızı vardı. İkizdiler. Ayşegül ve Dilek. Kaan ile aynı yaştaydılar.

Aileler tanışırken gözlerim bir ara Melek'e kaydı. Fatih'e bakıyordu. Hemde öyle çaktırmadan değil baya baya gözlerini Fatih'e dikmişti. Bu beni içten içe sinir ederken bu sefer hemen yanımda duran Beyza'yı dürttüm. Gözlerini bana çevirdiğinde kafamla Melek'i işaret ettim. Beyza da ona bakınca kaşlarını çattı ve ona doğru ilerlemeye başladı. Melek'i bilmediğim bir bahane ile mutfağa götürürken rahat bir nefes aldım. Belki de Melek ona Fatih'i anlatmadığım için bana kızgındı.

Nihayet mevzu yavaş yavaş isteme kısmına gelirken mutfağa geçip kahve yapmaya başladım. Umarım heyecandan bir sakarlık yapmazdım. Bir anda başımda beliren telefonlarla gözlerimi kızlara çevirdim. Kuzenlerim ve arkadaşlarım video çekiyordu.

"Kız ne yapıyorsunuz?" Sorumla birlikte güldüler.

"Hadi damadın kahvesine tuz at da çekelim." Liseden arkadaşım Berrin'e baktım.

"Tuz mu?" dedim şaşkınlıkla.

"Tuz tabi. Hadi bol bol koy." Bu sefer Aleyna'ya baktım.

"Yok canım."

"Nasıl yok!" Beyza'nın hayretler içerisinde ki sesine bir kaç kişi daha dahil oldu. Resmen hepsi tuz kat diye diretiyordu.

"Ya hayır. Yazık çocuğa." Pişirdiğim kahveleri düzgünce fincanlara koymaya başladım.

"Ay ciddi ciddi koymayacak. Bir şey deyin şu kıza."

"Cidden Kübra şu tuzu koy da bakalım Fatih içebilecek mi?"

"Seviyorsa içer canım." Kızlardan ayrı ayrı sesler çıkarken konuştum.

"Ya kızlar. Tuzlu kahve içmesiyle sevmesinin ne alakası var? Ayrıca ilk defa benim elimden kahve içecek. Tuzlu falan olmasın."

"Ay hiç de kıyamazmış sevdiğine." Kızlar Beyza'nın dediğine gülerken bende tebessüm edip fincanları tepsiye yerleştirdim. İnşaAllah dökmeden herkese dağıtabilirdim.

Salona geçip herkese kahvesini verdikten sonra kapının yanındaki sandalyeye oturdum. Fatih çaprazımda kalıyordu. Çoğu kişi merakla Fatih'e bakıyordu. Bende pür dikkat onu izliyordum. Fatih tedirginlikle kahveden bir yudum aldı. Duraksadı. Tuz tadı almayınca şaşırmıştı sanırım. Tekrar bir yudum aldı. Daha sonra gözlerini etrafta gezdirip en sonunda bana odaklandığında gülümsedim. O da gülümsedi ve memnuniyetle kahvesini içmeye devam etti. Bak ne güzel olmuştu işte. Çocuğun ağzının tadını bozmaya ne gerek vardı?

Kahveler bittiğinde Fatih'in babası Ahmet Amca lafa girdi.

"Efendim, sebebi ziyaretimize gelirsek; çocuklar birbirlerini tanımışlar, sevmişler..." Ay valla mevzuya girdi. Heyecanla gözlerimi onlara çevirdim. Ahmet Amca klasik bir şekilde isteme konuşmasını sürdürdü. "Biz de Allah'ın emri Peygamberin kavliyle kızınız Kübrayı oğlumuz Fatih'e istiyoruz." Daha sonra gözler dayıma döndü.

"Efendim, bildiğiniz üzere Kübra benim yeğenim. Ama kızlarımdan hiç bir zaman ayırt etmem onu. O bizim biricik Kübramız. Görüyorum ki çocuklar birbirlerini seviyorlar ve bir yuva kurmaya karar vermişler." Dayım onay almak için bana döndüğünde utanarak başımı salladım. Dayım gülümseyerek tekrar Ahmet Amca'ya döndü.

"Ee o zaman bize de hayırlı olsun demek düşer. Verdim gitti."

Gülümseyerek gözlerimi Fatih'e çevirdim. Onun da gözleri bendeydi.

"Yüzükleri takalım. Gelin şöyle çocuklar." Salonun sağında bizim için küçük bir yer ayırmıştık. Oraya geçtiğimizde söz hazırlığı başladı. Parmağıma takılan yüzüğe bakıp gülümsedim. Şükürler olsun Allahım. Fatih'in dayısı güzel bir konuşmanın ardından kurdaleyi kesti. Gençler etrafımızı sarmış ve fotoğrafımızı çekiyorlardı. Fatih ile yüzümüzden eksik olmayan tebessüm birbirimize baktığımızda daha da arttı. Onu çok seviyordum, çok. Daha sonra büyüklerin ellerini öptük. Fatih'in annesi boynuma gümüş renk hoş bir kolye ve bileğime kolyenin takımı olan gümüş bir bilezik takmıştı. Gerçekten zevkli bir kadındı. Takıları çok beğenmiştim.

Olmuştu işte. Hayalim gerçek olmuştu. İstediğim gibi birini sevmiş ve sevilmiştim. Çok ama çok mutluydum. Fatih ile güzel bir ömrümüz olurdu inşaAllah.

Hayat Arkadaşım Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin