8

3.5K 648 290
                                    

chanyeol: Bir balık aldım!

baekhyun: Harika haber.
Japon balığı mı?

chanyeol: Evet!
Kuyruğu aynı tül gibi.

baekhyun: Görmek isterim.

chanyeol: Pazartesi okula getireceğim.
Sen de görmüş olursun.
Ayrıca Karanfil ile arkadaş da oldular.

baekhyun: Karanfil?

chanyeol: Tavşanımın adı.

baekhyun: Anladım.
Şimdi ders tekrarı yapmam gerek.
Görüşürüz!

chanyeol: İyi geceler.

🌸

Sonunda haftasonu bitiyor ve haftanın ilk gününde içim kıpır kıpır.
Pazar günü kız kardeşim Haneul ile gezdiğimizden biraz kendimi yorgun hissediyorum ama bu mutluluğuma engel değil. Annem bile sabah kahvaltısında yüzümdeki koca tebessümü fark ediyor ve kıkırdıyor.
Ona en yakın zamanda Chanyeol'u uzun uzun anlatmak istediğimi düşünüyorum. Tıpkı bir zamanlar Sehun ve Jongdae ile yaptıklarımızı anlattığım gibi.

İlk iki tenefüsten sonra ve nihayet proje ödevleri dosyalar halinde öğretmen masasına bırakıldığında gözlerim Chanyeol'u arıyor ama onu göremiyorum.Büyük ihtimalle geç kalmış olmalı, belki de otobüsünü kaçırmıştır.

Oyalanmak için öğretmen masasının üstündeki dosyalara bakıyorum. Her biri benimkinden daha güzel ve başarılı.
Birden gözlerim Park Chanyeol adına takılıyor.

Jeongyeon,bunu o bırakmış olabilir mi? Farklı sınıflarda olmamıza rağmen? Büyük ihtimal ile öyle, çünkü dosyalar bırakılırkenki o kalabalıkta Jeongyeon'u görmemiş olabilirim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Jeongyeon,bunu o bırakmış olabilir mi? Farklı sınıflarda olmamıza rağmen? Büyük ihtimal ile öyle, çünkü dosyalar bırakılırkenki o kalabalıkta Jeongyeon'u görmemiş olabilirim.
Chanyeol'un geciktiğini fark edince okuldaki dolabından projeyi alıp öğretmene özel olarak da vermiş olabilir.

Kutup ayısına ve limonlara bakıyorum.
Ön sayfasında mutlaka olması gereken tanıtım kısmı gülümsememe neden oluyor.

Sınıfın gözdesi Jongin üzerindeki parlak sarı tişörtüyle dikkatimi çekmek ister gibi sınıfa koşarak giriyor.
Adrenalin dolu.

Pek umursamadan, Sehun ile Jongdae'nin yanına, kantine gitmek için elimdeki dosyayı bırakıp koridora çıkıyorum.

Her yer karman çorman.
İlk önce beş kızın duvar kenarında toplandığını ve bir şey hakkında konuştuklarını görüyorum. Ardından bir sürü kişinin aynı topluluklar halinde koridorda olduğunu. Herkes aynı şeyi konuşuyor gibi.
Merak damarlarımı tırmanıyor.
Dilimi ısırıyorum.

Biraz ileride herkesin etrafından dolaşarak geçtiği o fayans zemindeki cam kırıkları görüş alanıma giriyor ardından. Küçüklü büyüklü bir sürü cam parçası ve etrafında florasan lambaların parlattığı bir miktar su.

Jeongyeon bir oğlanı duvara doğru itiyor. Elini yumruk yapmış. Öyle öfkeli görünüyor ki, tırsıyorum. Neden böyle sinirli? Yüzü kıpkırmızı, saçlarını sinirle çekiştiriyor. Yeşilleri biraz solmuş.
Benim morlarım hala aynı canlılıkta.

Kaybolmuş bir balık.

Koşarak kalabalığa karışan Chanyeol'u fark etmem imkansız olurdu ama fark ediyorum. Bir anda kayboluyor yine.
Dalgalarca insanı aşıyorum.
Peşinden koşuyorum ve geçtiği yolu aynı hızla geçiyorum. Bacaklarıma kramplar girmek üzere. Ona yetişmem imkansız gibi ama yapmak zorunda olduğumu biliyorum.

Erkekler tuvaletinin kapısında onun yalvarışlarını duyuyorum ardından. Park Chanyeol yanaklarından süzülen yaşları ile birlikte avucundaki balığını, musluktan gelen suya tutuyor. Göz yaşları arkalarında hafif izler bırakarak damla damla akıyor.

"Ölme, lütfen. Yalvarırım, ölme."

Yanına gidiyorum. Çırpınan balık ve ağlayan Chanyeol, bu öyle hırpalıyor ki beni dayanamıyorum. Omzuna dokunuyorum ama hissetmiyor bile.
Gözyaşları akmaya devam ediyor.
Balığın kırmızı ve beyaz rengi gittikçe soluyor ve aklım karmakarışık oluyor.

İşte tam o anda tüm yapbozun parçalarını birleştiriyorum. Jongin'in neden koşarak sınıfa girdiğini, cam kırıklarının nedenini ve Jeongyeon'un neden öfkeli olduğunu.
Park Chanyeol'un balığına okulunu göstermek istemesinin nesinin kötü olduğunu sorguluyorum.

Hızlıca tuvaletten çıkıp sınıfa geri dönüyorum. Chanyeol'un bir ay önce Bayan Kang'a hediye ettiği pencerenin önünde duran, menekşe saksısının altındaki, plastikten, kahverengi, hafif derin tabağı alıyorum.

Kalbim öyle hızlı çarpıyor ki, ölecek gibi hissediyorum. Gözüm hiçbir şeyi görmüyor. Birkaç kişinin bana seslendiğini duyuyorum.
Dönüp bakacak vaktim yok.

Sonunda tuvalete girdiğimde gördüğüm Chanyeol kalbimi kırıyor. Pis zeminde diz çökmüş vaziyette.
Avucundaki balık hala suyun altında. İç çekiyor. Nefes almakta zorlanıyor gibi.
Kim bilir nasıl yanıyor canı. Nasıl korkuyor balığı ölecek diye.
Neden kırmışlar fanusunu? Öldürmek mi istemişler balığını? Canı yansın mı istemişler? İnsanlar neden bu kadar acımasız?

Chanyeol beni fark etmiyor bile.

O kahverengi tabağın içini su ile dolduruyorum hızlıca ve yavaşça Chanyeol'un elindeki bitkin ve derisi kaygan balığı alıp tabağa, suyun içine bırakıyorum.
İlk birkaç saniye hareket dahi etmiyor ama sonra incecik kuyruğunu dalgalandırarak yüzmeye, oraya buraya kaçmaya başlıyor.
Mutluluktan dolayı sağ gözümden bir damla yaş süzülüyor. Minik bir çığlık kaçıyor dudaklarımın arasından.

Aynadaki yansımamıza bakıyorum sonra. Chanyeol'un hıçkıra hıçkıra ağlayışı beni harabeye çeviriyor. Bu sefer mutluluktan ağlıyor, biliyorum.
Balığı ölmedi, Kayıp Balık Nemo hala yaşıyor. Dar ve sıkıcı bir okyanusta ama güvende.

Yavaşça ayağa kalkıyor. Ona dönüyorum. Ellerini çenesinin altında birleştiriyor, kafası yere eğik. Gözlerini göremiyorum. İsa'ya dua edecek gibi duruyor veya doğum günü pastasının mumlarını üflemeden önce bir dilek diliyor gibi. Ama bunları yapmıyor.

"Teşekkür ederim," diye fısıldıyor. Sesi çatlak, yorgun ve kısık. Önümde, bana doğru birkaç defa doksan derece eğiliyor. Kısacık bir zaman diliminde yaşadıklarımız yıllarca sürmüş gibi geliyor.

Gülümsüyorum ve Jeongyeon bizi bulmadan birkaç dakika önce Park Chanyeol'a sarılıyorum.

lonely fishWhere stories live. Discover now