9

3.5K 626 116
                                    

Park Chanyeol'un okul dolabının önündeyim. Buradayım çünkü okul çıkışı ve Chanyeol ile birlikte kütüphaneye gideceğimize dair sözleşmiştik. Ben ona biraz sayılardan bahsedeceğim o ise bana satırlardan.

Şu sıralar onunla takılıyor olmamız çoğu kişinin Chanyeol'u fark etmesini sağlıyor. Artık sabahları hemen hemen sınıftaki herkesin ona günaydın diyor olması, onu mutlu etmek için bir sebep. Küçücük şeylerden duyduğu büyük sevinçler beni her nedense duygulandırıyor.

Sonunda koridorun ucunda beliriyor.
Telefonum buz mavisi kot pantolonumun cebinde titreşip dururken ona odaklanmak biraz zor ama bunu becerebiliyorum.

Sonunda derin ve sevimli gülümsemesiyle yanıma geliyor. Selamlaştıktan sonra dolabını açıyor ve elindeki kitapları içine yerleştirmeye başlıyor. Düzenli olduğundan kargaşaya izin vermiyor. Ben de o sırada dolap kapağının iç kısmında duran resimleri inceliyorum.
İkimizde fazlasıyla sessiziz.

Çizgi film karakterlerinin etiketleri, küçüklü büyüklü kelebek resimleri, Keep Calm and Be Friendly yazısı,(ki bu, kalbimin üşümesine neden oluyor) kendi çizdiği üç gözlü veya beş ayaklı garip yaratıklar ve Jeongyeon ile onun bir basketbol sahasında, yaklaşık on yaşlarında olduklarını tahmin ettiğim bir resmi.
Jeongyeon'un omuzlarının altına kadar uzanan dalgalı saçları beni şaşırtıyor.
Üzerinde kırmızı, diz kapaklarında biten çok güzel bir elbise var. Yanında duran Chanyeol de onu kadar sevimli. Kot şortunun çıplak bıraktığı dizlerinin birinde yara bandı ve üzerinde Tom ve Jerry'li olduğunu tahmin ettiğim bir tişört var. Çillerini, resim kalitesi ne kadar bulanık olsa da fark edebiliyorum. Şimdikine göre açık kahverengi olan kıvırcık saçlarına bakıyorum. Jeongyeon da Chanyeol da çok hoş bir gülümsemeyle gözlerimin içine bakıyor.

Ama en çok ilgimi çeken, tüm bunların tam ana merkezinde olan resim oluyor. Renkleri solmuş, eski bir resim yine. İki tane oğlan, geniş, koyu yeşil bir kanepede yan yana oturuyor. Tekinin elinde bir fanus var ve fanusun içinde iki turuncu balık. Fanusu tutan oğlan diğerine göre büyük. Saçları özenle taranmış. Gömleği ütülenmiş.
Yanındaki oğlan ise ellerini kucağında birleştirmiş ve fanustaki balıkları izliyor. O çocuk Chanyeol.
Diğeri kim?

Resme odaklanışımı bozan şey, Chanyeol'un parmağını resmin üzerine koyması oluyor. Ona bakıyorum. Neden bilmiyorum ama gözleri dolmuş. Yalnış bir şey yapmışım gibi siniyorum. Parmağı ile hafifçe adını bilmediğim ve kim olduğunu merak ettiğim o oğlanın yüzünü okşuyor. Öyle kırılgan duruyor ki söylemek istediklerimi söyleyemiyorum. Pazartesi günü ölümden dönen Vailtail balığı geçiyor gözlerimin önünden. O kargaşa, heyecanım ve bir daha görmeye dayanabileceğimi pek sanmadığım, Chanyeol'un hıçkırıklarının arasında yalvarabildiği kadar yalvarışı.

"Abim," diyor. Genzi kurumuş, nefesi dalgalar arasında hafifçe sallanan bir kayık gibi. Yıldızları, gökyüzünden söküp gözlerine koyuyor dalgalar.
Yıldızlar kaymak istiyor gözlerinden.
Sonra sonra, bir tanesi dayanamıyor artık, kopuyor bağlı olduğu yerden ve kayıyor Chanyeol'un çillerinin üzerinden. Chanyeol parmağını resimden çekip göz yaşını siliyor hemen.

"Balıkları çok severdi."

Ne demeliyim bilemiyorum. Chanyeol gözlerimin içine bakmak yerine, aşağı doğru bakıyor. Sol ayağındaki beyaz ayakkabısının turkuaz bağcığına dikiyor gözlerini ve nefes almaya çalışır gibi yutkunuyor. Dalgalı saçlarını okşamak, sorun yok demek istiyorum.

Her ne yaşadıysa çok acı bir olay, bunu tahmin etmek zor değil. Park Chanyeol'un pamuktan daha yumuşak kalbi kim bilir nelere göğüs germiş. Neler yaşamış ama hiç pes etmemiş. Kaç defa göz yaşı dökmüş yastığına saklanırken, yorganını başının üstüne çekip. Kim bilebilir ki?

Anlatmasını istediğimi bakışlarımdan anlıyor olmalı ki devam ediyor konuşmaya. Anlatsın istiyorum evet,
anlatsın ki içinde birikmesin. Daha çok üzülür sonra. İncileri paramparça olur, çiçekleri solar. Daha çok üzülmesindense anlatıp rahatlamasını diliyorum.

"Annem bir gün eve geldiğinde bize bir hediye getirmişti. Bir poşetin içindeki suda süzülen iki turuncu balık. Onları öyle benimsedik ki kısa hikayeler uydurmaya başladık zamanla. Her hikaye mutlu sonla biterdi. Bir hikayede biz iki balıktık mesela. Kırmızı mercanların arasında yaşardık."

Öksürüyor iki kere, bakışları bir ara tavana bakıyor gibi görünüyor fakat sonra yine dalgınca boşluğa dikiliyor. Abisi ile yaşadıkları gözlerinin önünden geçer gibi. Film şeridini sanki sürekli başa sarıyor. Göz yaşları akmasın diye elinden geleni yapıyor.

"Abim o kadar iyi birisiydi ki, okyanuslar onu istemedi. O da kaybolmayı tercih etti. Buralardan çok, çok uzaklara gitti. Sonsuza dek."

Sağ elinin parmakları sol bileğini çevreliyor. Bunları anlatmak, bunlar hakkında konuşmak öyle zor ki.

"O gittiğinden beri ben yalnız bir balığım, okyanus beni de kabullenmiyor belli ki ama alışıyorum zamanla."

Titreyen parmaklarımı omzuna koyuyorum. Kafasını kaldırıp bana bakıyor. Omzuna koyduğum elimi, daha fazla dayanamayıp yanağına koyuyorum. Baş parmağımla minik daireler çiziyorum. Yıldızlar sönmüş, dalgalar artık yok. Yüzü sakince yüzümün karşısında. Koridor herkes okuldan çıktığı için sessiz. Sehun ve Jongdae mesajlar gönderip duruyor, titreyen telefonumdan bunu anlıyorum.
Zaman kum tanelerinden bile daha yavaş artık, hiç bozulmamasını isteyeceğim kadar yavaş hem de.

"Artık yalnız hissetmemelisin," diyorum sesim de parmaklarımla beraber titriyorken.

Geçmiş hakkında konuşmak, özellikle onun yeni öğrendiğim intihar etmiş abisi hakkında konuşmak, hüzünlü şeylerden bahsetmek... Acısını benimle paylaşması, benden çekinmemesi karnıma ağrıların saplanmasına neden oluyor. Ayak tabanlarım kızgın bir çölde yalın ayak yürüyormuşum gibi yanıyor.

Hislerim, kalbimin taşıyamayacağı kadar ağır olmalı ki diz üstü çökmek ve hüngür hüngür ağlamak istiyorum.

"Artık hissetmiyorum," diyor.

Chanyeol paramparça olmuş pet şişesinin üstünde yazdığı gibi güçsüz biri değil. O, bu zamana kadar tanıdığım en güçlü insan.

lonely fishHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin