Mert'in 5 Yılı

5K 134 4
                                    

Evet, arkadaşlar son bölüm mü ne? Şu an duygulandığımı hissediyorum, bunu yayınlayıp gidip bir köşede sessizce ağlayacağım. 7.Sınıftan beridir yazıyorum ve ilk defa bir hikayemin gerçek anlamda, istediğim her şekilde finalini gördüm. Bitirebildiğim ilk hikayem olduğu için Küçüğüm'ün yeri ben de epey ayrıdır. 

İzmirliler için, muhtemelen kimse gelmez ama :D, gelip görmek, tanışmak isterseniz bu sene İzmir Tüyap Kitap Fuarı'nda olacağım. Ne kadar süreli olacağımı ilerleyen tarihlerde size bildiririm. 

Kendinize çok iyi bakın gençlik. Bir müddet buralarda olmayacağım. Diğer hikayem üzerinde çalışırken okumam gereken bir okulum da var. İkinci hikayem de planlarım farklı olduğu için onun araştırmaları çok daha fazla olacak. 

Neyse, gece gece çok konuştum yine.

Hepiniz öpüldünüz kuzucuklarım! 

MERT'İN GİTTİĞİ GÜN

(Epilog sahneleri Mert'in ağzından yazılmıştır.)

"Bana ve Hilal'e bunu yaşatmaya hakkınız yok! Ne yaptık lan biz size? Ne istiyorsunuz bizden?"

Öfkeyle Demir'i duvara yapıştırıp kolum boğazına baskı yaparken aklımdan ve kalbimden geçen düşünceler dilimden dökülmüştü. Ne kadar döversem döveyim, geride kalan olacak kişi olduğu için yüzünden o piç gülümsemeyi silememiştim bile.

"Benim ne istediğimi biliyorsun Pakman. Geride bırakıp gideceğin kişiyi istiyorum. Sonunda beni seveceğini ikimiz de biliyoruz. Ve sen bundan korktuğun için gitmek istemiyorsun. Ne kadar kendine itiraf edemesen de." Kolumun izin verdiği ölçüde derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. "Cihan Bey ise hisselerini istiyor. Orasıyla pek ilgilenmiyorum tabii ki."

Midemi bulandırıyordu bu herif. Demir, babam midemi bulandırıyorlardı. Küçüğüm'ü gitsem de gitmesem de ellerimden alıyorlardı ve ben hiçbir şey yapamıyordum!

"Allah belanı versin." Diyerek yüzüne tükürdüm ve yumruk atmayı tabii ki ihmal etmedim. O attığım yeri ovuşturmakla meşgulken, buraya geliş sebebimi görmeden gitmek zorunda kalmıştım. Onun yaşamasını istiyorsam eşyalarımı toplayıp buradan gitmek zorundaydım.

METİN ÇAĞAN'IN CENAZESİ

Babasının cenazesinde yanına gidemiyordum. Tahmin ettiğim gibi, herkes mezara yakınken o sessizce bir köşede, tek başına durmuştu. Demir piçi o kadar sevdiğini söylüyordu ama ortalıklarda bile görünmüyordu. Hilal'in en ihtiyacının olduğu anda yanına neden kimse gitmiyordu ki?

Onu yalnız bırakamazdım.

Bugün olmazdı.

Sevdiğim kadına doğru iki adım attığım sırada omzumdan tutan bir el beni durdurmuştu.

"Onun yanına gidersen ne olacağını biliyorsun, oğlum."

"Eğer gerçekten babam olsaydın, şu anda acı çektiğimi göre göre beni durdurmazdın. İzin ver, bari bugün yanında olayım."

Yalvaran gözlerle Cihan Özavcı'ya doğru dönmüştüm. Gururlu bir ifade vardı yüzünde. Sanki yaptığıyla övünüyordu.

Bakışlarıyla ne yapmam gerektiğini söylemişti bana. Yapmak zorunda olduğum şeyi söylemişti.

Sevdiğimin yanına gidemiyordum.

Onun yaşaması için, onu içten öldürmek zorundaydım.

İKİ YIL SONRA

İzimi kaybettirmiştim sonunda. İki yıldır aynı şehirde olup da onu görememek, kokusunu içime çekememek... Ölüm gibi bir şeydi.

Git deseler bile gidememiştim. Ona görünmediğim için Hilal'e yakın durup gözümü korkutuyorlardı. Her an öldürebilecek kadar yakınındaydılar ama onu koruyabilecek tek kişi uzağındaydı.

Artık uzaklık yok sevgilim, diye düşündüm onu izlerken. Ben yanındayken de her gece kitabını ve kahvesini alıp, odasının balkonuna kurulurdu. Rutinini değiştirmemiş anlaşılan. Etrafıma son kez bakındım. Artık onun karşısına çıkmaya hazırdım.

Nasıl tepki verirdi acaba?

Yüzüme tükürse haklıydı ama ne yapıp edip onunla konuşacaktım.

Derin bir nefes alıp bakışlarımı tekrar cama çevirdim ve atacağım adımı durdurmak zorunda kaldım.

Demir, elinde bir bıçakla Hilal'in odasından bana el sallıyordu. Hilal ise Demir'in geldiğinden habersiz hala kitap okumaya devam ediyordu.

Öfkeyle tıslayıp eve doğru koşmaya başladım. Hilal'i kurtarmak zorundaydım!

Kapının açılmasını heyecanla beklerken boynumda hissettiğim ufak bir sızı elimin oraya gitmesini sağlamıştı. Sonrasını ise hatırlamıyordum.

AYNI GÜN DEPO

Kendime geldiğimde bir depoda, ellerim bağlı bir şekilde duruyordum. Hayatım boyunca bir kaçırılmadığım eksikti gerçekten!

"Mert, Mert, Mert..." diye depoya giriş yaptı Demir. Elinde Hilal'in odasında gördüğüm bıçak duruyordu ve üzeri kanlıydı. Hayır... Yapmamıştır değil mi? Küçüğüm ölmemiştir? Annesi şu an odasında... Cesedini gördüğü için feryat figan ağlamıyordur değil mi?

"Hilal'e bir şey yapmadım de. Ellerimi çözdüğümde seni öldüreceğim, acısız olmasını istiyorsan bana bunu söyle piç kurusu!"

Ve depoyu koca bir kahkaha kaplar...

"Ne Hilal'i öldürmesi? Ha, evet... Sen bu bıçağı elimde görmüştün, öyle değil mi?"

Bıçağın ucunu yüzüme değdirecek şekilde yaklaşmıştı.

"Merak etme ona zarar vermedim. Bu sadece kapının önündeki adamlarından birinin kanı. Beni biraz sinir ediyordu da dayanamadım."

İnsan hayatı almak onun için bu kadar ucuzdu işte. İki yıl boyunca cinayet işlememek için kendimi tuttuğum anlarım oldu, ama bu adam insanın sabır sınırlarını zorluyordu. Cinayet işlersem kesinlikle bu Demir olurdu. Ya da Demir yüzünden.

"Ama senin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim eski dostum." Vücudumun yan tarafında tarifi imkansız acı hissettiğimde bıçağı bana sapladığını anlamıştım.

"Cehennemine hoş geldin Mert Pakman."

GÜNÜMÜZ

HİLAL PAKMAN

Sayfalar boyunca geçtim o işkence sahnelerini. Yüreğim kaldırmazdı. "Sen yokken neler çektiğimi bilmiyorsun." Demişti bana bir keresinde. Sorduğumda da anlatmazdı zaten. Neden anlatmadığın tahmin edebiliyordum. İki yıl süren işkence hatıralarını kimse sevdiğine anlatmak istemezdi.

"O defteri nereden buldun?"

Mert'in sesini duyduğumda sıçrayarak arkama döndüm. Kapı pervazına yaslanmış beni izliyordu.

Gözlerim bir anda ilk yarasını aldığını mide boşluğuna takıldı. Neden yara izlerine hiç dikkat etmemiştim?

"Yara izlerimi tişörtün üstünden göremezsin Küçüğüm. Gerçi tişörtün altından da göremezsin ya neyse."

"Neden?" diye sormuştum sesim titreyerek.

"Çünkü sevgilim," yanıma gelip ellerimi tutmuştu. "Genel olarak asıl hasarı vücuduma değil ruhuma verdi. Onlar da senin yanındayken iyileşiyor zaten."

Benim için katlandığı şeyleri düşündüğümde hafif hafif süzülen gözyaşlarım hıçkırıklara dönüştü ve ona sıkı sıkı sarıldım. Bundan sonra hiç bırakmamacasına.

"Şşt,, Küçüğüm." Dedi saçlarımı okşarken.

"Hepsi geçti, hepsini unuttum ben. Sen yine yanımdasın, ellerini tutuyorum, gözlerine bakıyorum. Duyumsayamadığım anlara inat kokunu buram buram içime çekiyorum.

Ağlama artık güzelim. Bizim, artık mutlu olmamız gerek. Mutluluktan da olsa bundan sonra gözyaşı dökmek yok, anlaşıldı mı Bayan Pakman?"

"Anlaşıldı Bay Pakman, anlaşıldı."

Küçüğüm.Where stories live. Discover now