6.Bölüm.

10.3K 434 4
                                    

Bu sefer duyuruyu başa yapayım dedim :D Bayram öncesi bu yorgunlukla hiç yoktan kısa da olsa bir bölüm olsun diyerekten kaç gündür yazmaya çalıştığım bölümü bugün bitirdim. İlk defa bir bölüme sevimli diyebilirim sanırım çünkü, belki de hayatımı çok farklı yönlerde etkileyecek bir kitaptan alıntı yaptım ve yazarının da bundan haberi var :') Kitabın adı Çilek Mevsimi yazarı ise kendi öz ablam yerine koyduğum Burcu Büyükyıldız... Okumanızı şiddetle tavsiye edeceğim mükemmel bir kitap. Ve kesinlikle çilek sevmiyorsanız, bu kitaptan sonra çilek aşığı olursunuz :D <3

Her neyse, çok konuştum ben yine :D Hepinize iyi okumalar diliyor, Kurban Bayramı'nızı şimdiden kutluyorum efenim :3

Şaşkın bir ifade ile Mert'e baktığımda yüzüne gamzelerini belli eden o sırıtış gelmişti. İtiraf etmeliyim ki en çok bu gülüşü ona yakıştırıyordum. Sinirli bir ifade ile masamın arkasından çıktım ve topukları yere vura vura onun tam önünde durdum. Sırıtması hala yüzünden silinmemiş, aksine daha da artmıştı ve bu benim öfke katsayılarımı en üst seviyelerine çıkarıyordu.

"Burada niye olduğunu açıklamak ister misin?" diye soludum dişlerimin arasından. Benim öfkemin ve sinirimin aksine o gayet rahat ve çok sakindi. Odamdaki deri koltuklardan birine yayılarak oturdu ve elini saçlarının arasından geçirdi. Bu hareketini hep ben sinirli olduğum zaman yapardı ve bunu da unutmamıştı.

"Seninle toplantısını yaptıktan sonra en yakın dostum, kardeşim gibi sevdiğim bir insan olan Berke'yle buluşup iki kadeh bir şeyler içtik. Ve bana senin şirketinle bir anlaşma içine girdiğini, yakın bir vakitte buraya bir çalışanını göndermesi gerektiğini söyledi. Ben de daha fazla gözümün önünde olman için Berke'ye böyle bir teklif sundum ve o da kabul etti."

Mert bunları rahat bir tavırla anlatırken bile ben bir ayağımı yere vurarak dinliyordum onun anlattıklarını. Berke Bey'le ayrı bir görüşme yapacaktım bunun için. Ama artık ortaklığı değiştiremezdim. Yakın zamanda ihale süreçleri başlayacaktı ve şimdi ortak değiştirmem, benim ve şirketim açısından hiç iyi olmazdı.

Mert'e cevap vermeden kapının önüne çıkıp Ayda'ya bana sert bir kahve getirmesini söyledim. Ne kadar sinirli olduğumu anlamış olacak ki ne olduğunu sormadan yerinden hemen kalktı ve gözden kayboldu. İçeri döndüğümde ise Mert'in hala rahat bir tavırla oturduğunu görünce sinirden yerimde zıplamamak için kendimi zor tuttum.

Masamın başına geçip oturduğumda Ayda en sertinden kahvemi getirmişti. Kahvenin kokusu burnumdan içeri dolduğunda sinirim biraz da olsa gevşemiş, baş ağrım biraz da olsa geçmişti.

"Biraz beklersen sana çalışacağın odayı göstereceğim. Zaten bildiğin gibi çok şirkette durmuyorum. Bu yüzden seninle genel olarak Cihan amca ilgilenecek. Eğer onu bulamazsan Ayda'yla da iletişim halinde olabilirsin." Dedim buz gibi bir sesle. Kahvemi yudumlayıp boğazımı hafifçe ıslatırken, Mert'in yüzündeki sırıtış hala gitmemişti. Sinirimi bozmamasına izin vermeyerek bende ona aynı şekilde sırıttım ve yerimden kalkıp elimin işaretiyle beni takip etmesini söyledim.

Hemen karşımdaki ofisi ayırmam kötü olmuştu ama bilemezdim ki tanımadığım bir adam yerine Mert'in geleceğini... Odanın ortasına geçip tekrardan konuşmaya başladım sırada hafif de olsa yüzündeki o sırıtış gitmiş, yerine daha ciddi bir ifade gelmişti.

"Burası senin odan. Kahveni yapman için mutfağın yerini göstermeyeceğim, zaten sen de en az benim kadar şirkette ne nerede biliyorsun. Odanı istediğin gibi renk tonlarıyla değiştirebilirsin." Dedim ve derin bir nefes alıp onun yüzüne dikkatle bakmaya başladım. Bir süre odayı inceledikten sonra aramızdaki sessizliği bozan o olmuştu.

"Siyah tonlamasını kullanabilirim öyle mi?" diye sordu boğuk sesiyle. Anıların arasında kaybolmuştu belli ki, gözleri benim yerime boşluğa bakıyor, sesi garip bir şekilde uzaktan geliyordu.

"Tabii ki. Ama neden siyah?" Evet, merakıma yenik düşüp sormuştum. Çünkü benim aksime açık renkleri seven taraf oydu. Bense daha çok siyah ve mor ağırlıklıydım.

"Şu anlık ruhumu en iyi yansıtan renk o."

Gözlerinin içine bakıp bir şeyleri anlamaya çalıştım ama fark ettim ki onun da benden gizlediği duvarları vardı. Ne kadar güçlüydü bilemiyorum ama duvarlarını bu zamana kadar saklayabilmesi hoşuma gitmişti.

"Peki o zaman.." deyip ben de odama geçmek için ofisinden çıktım ve ikimiz de eve gidene kadar yalnız başımıza kaldık.

*.*.*.*.*.*.*

İş çıkışı ne kadar ısrar edip kendi arabamla eve gitmek istediğimi söylesem de beni dinlememiş ve beni neredeyse kucaklayarak zorla kendi arabasına götürmüştü. Yolda onun için güzel bir kavga ettikten sonra ikimiz de eve sinir küpü halinde girmiştik.

Nitekim saçma sapan konularda sinirimi hemen en alt düzeye indirgeyebiliyordum. Onu görmezden geldiğim her an sinirim biraz daha yatışmıştı.

Ben salona o ise kendi odasına gitmişti kitap okuyacağı bahanesiyle. Gitmeden önce kütüphanemden bir kitap almasına izin vermiştim. Hangi kitabı aldığını merak ediyordum ama bunu yukarı, odama çıktığım zaman öğrenecektim.

Bir süre sonra uyku bastırıp odama doğru çıktığımda Mert'in odasından uyuduğunu işaret eden horultusunu duyumsadım. Onun odasına girdiğimde masa lambası açıktı. Masada ise benim kütüphanemden aldığı en sevdiğim kitaplarımdan biri ve onun sevdiği sözleri not aldığı defteri duruyordu.

Ses çıkarmadan masanın başına gittim ve kitabımdan etrafa yayılan çilek kokusunu içime çektim. Ayracın olduğu yeri açtığımda oradaki bir yerin Mert'in defterine düzgün bir el yazısıyla geçtiğini gördüm.

" 'Günlerce, gecelerce seni özlemekten tükendim. Bazen gözlerin silikleşti hafızamda. Korkuyla, deli gibi dolandım. Ama resmin vardı. Hatırlayabilirdim. En... En zoru da sıcaklığını yitirmekti avuçlarımda.' Derken elleri kadının en sıcak kuytularında dolanıyordu istekle. Onun ellerinin altında kıvrılan narin bedeni ise daha da zorluyordu Yağız'ın iradesini.

'Ve kokun... Onu duymamak cehennemdi.' "

Gözyaşlarım sayfayı ıslattığı sırada fark ettim ağladığımı. Buram buram çilek kokusu etrafa yayılırken kitabı kapatıp göğsüme yasladım ve sessiz bir iç çektim.

Mert yoktu bu kitabı okuduğumda. Her satır aralarında Yağız'ın hallerini en iyi ben anlamıştım belki de.

Burnumun direği büyük bir ağlama krizinin geleceğini haber verirken kitabı aldığım gibi masanın üzerine koydum ve odadan çıkmaya yeltendim ama beni durduran Mert'in uykusunda mırıldandığı birkaç fısıltıydı. Daha iyi anlamak için yatağın yanına gittim ve dikkatli bir şekilde dinlemeye koyuldum. Söylediği sözlere inanmak istedim. Çünkü bir insan rüyasında da yalan söyleyemezdi. Ama içimdeki kırılmış Hilal'in kalbi, ruhu, onu affetmeye henüz hazır değildi.

Odadan ağlayarak çıktığımda ise aklımda hala fısıldayarak söylediği sözler yankılanıyordu.

"Hilal, beni bırakma. Sana herkesten çok ihtiyacım var..."

Küçüğüm.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin