3.Bölüm.

12.5K 472 54
                                    

Eve girdiğim aşırı yorgundum ama bunun sebebi çalışma saatlerimden dolayı değildi. Karanlık çökünce Mert iki de bir şirketi veya beni arayıp rahatsız etmeye başlamıştı. Oturduğum yerde artık hava alamaz duruma gelince kendimi sahile atmıştım.

Ne kadar yürüdüğümü bilmiyordum ama eve girdiğim saat gecenin ikisiydi. Işıklar sönüktü ve bu Mert'in beni aslında ne kadar önemsediğini(!) gösteriyordu. Çok ses yapmaması için topuklu ayakkabılarımı elime alıp yavaşça kapıyı açtım ve içeri parmak uçlarımda girdim. Hiçbir ses çıkarmadan anahtarlığı ve ayakkabıları yerine koyuyordum ki salonun loş lambasının yanmasıyla yerimde sıçradım.

İlk dikkatimi çeken şey, sehpanın üzerinde duran boş viski şişesiydi. Gözlerimi yavaşça Mert'e çevirdiğimde şaşırdım çünkü onu ilk defa böyle görüyordum. Gözleri kıpkırmızı kesilmiş yarım bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. Ama o bakışları bile insanı korkmaya itecek cinstendi. Üstündeki gömleğin bazı yerlerinde viski lekesi vardı ve üstten birkaç düğmesi açılmıştı. Pantolonu kırış kırıştı, sanki hiç ütülenmemiş gibi.

Dikkatimi tekrar Mert'in yüzüne çevirdiğimde onun da beni aynı dikkatle incelediğini farkettim. Konuştuğunda ise sesi uzun zamandır konuşmamanın verdikleriyle iyice çatallanmıştı.

"Bu saate kadar neredeydin?" diye sordu tarazlı sesiyle. Cevap verip vermemek arasında kaldım çünkü biliyordum ki cevap verirsem onu tersleyecektim. Ve bu şu anki durum için hiç olmazdı. Merdivenlere doğru yöneldiğimde bu sefer sesi, daha net gelmişti kulağıma.

"Sana bu saate kadar nerede olduğunu sordum, Hilal." Bağırmamıştı. Hatta belki de fısıltı şeklinde konuştu bile diyebilirdim. Ama kelimelerin üstünde o kadar hakim bir gücü vardı ki ister istemez cevap vermek zorunda kalıyordunuz.

"Seni ilgilendirmiyor Mert. Annem dedi diye benimle ilgilenmek zorunda değilsin."

Mert oturduğu koltuktan o sarhoş halinde bile inanılamayacak kadar hızlı ve çevik hareket edip yanıma gelmişti ki bir an yere basmadan yürüdü sandım. Onu kendi yakınımda bulunca geriye kaçtım ve mutfak tezgahına dayanmak zorunda kaldım. O da benimle beraber geldi ve ellerini iki yanımdan uzatıp tezgaha koydu. Yüzlerimiz birbirine o kadar yakındı, onun nefesiyle soğuk duvarlarımın bir bir eridiğini hissediyordum. Ve bu çok can sıkıcıydı.

"Annen dedi diye seninle ilgileniyorum sanıyorsun değil mi?" diye sordu insanın kanını donduran bir sesle. Ondan gelen içkiyle karışık kendi kokusu aslında burnumun direğini sızlatıp bana onu ne kadar özlediğimi hatırlatıyordu ama onun kokusunu es geçip sadece içki kokusuna odaklandım ve bir anlık iğrenç gelen kokuyla kafamı sağa çevirdim.

Ama gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum. Sağ koridorda bulunan bütün vazolar, camlar ve aynalar tuzla buz olup yerlere serilmişti. Aynı şaşkınlıkla kafamı sol tarafıma çevirdiğimde aynı durumun orada da geçerli olduğunu gördüm.

"Ben konuşurken yüzüme bak Hilal etrafa değil!" diyen sesini duyduğumda sıçradım. Bana iyice yakınlaşmıştı. Ama onun bu halinden gerçekten korkmaya başlamıştım, o yüzden bir türlü sesimi çıkaramıyordum.

"Ben annen dedi diye seninle ilgilenmiyorum ki Hilal. Ben burası seni çok seviyor diye seninle ilgileniyorum. Seni merak ediyorum. O yüzden şimdi o lanet olası gittiğin yeri bana söyle!" Elini kalbinin üstüne koymuştu ve bu yıllardır eriyen duvarlarımın arasından sızıp kalbime ulaşan ilk duygu parçacığıydı. Ne kadar duvarlarım olursa olsun, hala onu üzgün görmeye dayanamıyordum.

Derin bir nefes almak için başını yukarı kaldırdığı sırada, kollarının arasından fırladım ve tezgahın öteki tarafına geçtim. Şu anki halim böyleyken onunla fazla yakın olamazdım.

Küçüğüm.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin