Umutsuzluk için de kıvranma, harekete geç.
Teyzem ortaokulda ben bir inekken düşük not aldığım da bana der ve beni gazlardı. Iste o zaman çocuktum ama. Telefonu alıp saatte bakıyorum. Gece 11. Taner ne arayıp ne sordu. Teyzem şuan evde. Ben ise umutsuzluk içinde yoğun bakım önünde belki Allah da bana güler diye bekliyorum. Elimden gelen dek o çünkü.
Gece 12'ye doğru sabrım azalıp aşağıya inmeye başlıyorum. Bir taksi çevirip Taner'in evine gidiyorum. Belki de artık ne dolaplar döndüğünden benim de haberim olması gerekir. Kapıya o kadar sert ve sık vuruyorum ki elimin yandıģını bile hissetmiyorum.
"Geldim Geldim."
Bir kadın sesi. Belki de amcasının sürdüklerindendir. Kapı açıldığı an umduğum olmuyor. Bir yaşlı kadın üstünde yaşlı geceliği var.
"Iyi Geceler kusura bakmayın da Taner'le konuşmam lazım. "
"Tatlım haberin yok mu? Taner'in ailesi şuan bir balodalar. "
Yutkundum. Sanki kalbim bir darbe daha yiyor.
"Ha tabi unuttum. Bende yarın zannediyordum. Onu soracaktım. Hangi hotel peki?"
"Rosend Grand tatlım."
Kadına veda etmeden koşarak caddeye çıkıyorum. Ve bu sefer hemen bir taksi buluyorum.
"Rosend Grand lütfen."
Adam başını sallayıp trafiğe karışırken bende camdan yansımama bakıyorum.
Böyle bir kaderi yaşamayı hakedecek ne yaptım? Ailemi 10 yaşında kaybedecek? Kendimden güvendiğim erkek arkadaşımı? Ve ölümle savaşan eniştemi? Ailemi geri dönüşülemez şekilde kaybettiğimi 8. Sınıf sonu anladım. Mezuniyete gitmedim. Çünkü benim fotoğraf çekip de duvara asacagım bir ailem yoktu. Sonra inekliģi bıraktım. Çünkü gururlandıracak bir ailem de yoktu. Çok zordu. Ilk regl olduğunuz da korkarak koşup annenize anlatamamak. Ayakkabın küçük geldiğinde sen demeden anlayacak birisinin olmaması. Aile pikniklerine katılamamak. Korku filmi izleyip de gecenin bir yarısı annenle babanın arasında yatamamak. Notların pek iyi geldiğin de karne hediyesi alacak-
"Geldik abla."
Ne geldiğimizi ne de ağladıģımi fark ettim. Borcu verip önümde devasa boyutta duran hotele baktım. Koşar adımlarla içeri girdim. Saolsunlar ki oklarla balo salonunu göstermişler. Ama en son dönemecte ok yoktu. Sağ ve sol mu? Sağı seçtim. Olumlu şeyler olsun diye. Sanırım doğru yeri sećmisim. Önümde devasa duran kapıyı açtığım da yüzüme ışık vurdu. 1-2 adım sendeledim. Alkışlar başlamasıyla kesildi. Gözüme vuran ışıktan dolayı karanlık zannetmiştim ama salon karanlıktı. Bir anda arkamda bir sürü nefes hissettim zaten o anda ışıklar açıldı. Gözlerimi kapatıp açtığım da bir sahne de olduğumu anladım. Arkam da dansçı kızlar. Önümde ise bana zavallıymış gibi bakan insanlar.
"Melek?"
Taner'in sesi kalabalıktan ayrılarak bir adım öne çıktı.
Gri bir takım elbise giymiş. Elinde bir şampanya. Sanki sevgilisi acılar içinde kıvranmiyor.
"Tanrım nasıl geldin buraya?"
Gözlerimden yaş geldiğini fark etmedim.
"Sen iğrenç bir insansın. Nefret ediyorum senden. "
"Lütfen açıklyabiliirm."
"Açıklanacak tek şu var..."
"Senin burdan gitmen gibi mi Melek?"
Taner'in arkasından beni tiksindiren ses geliyor. Onun o kaltak annesi.
Taner'e bakıyorum.
"Onla konuşuyor musun?"
"Melek lütfen dinle beni bi?"
Kafamı Hayır anlamında sallıyorum. Merdivenlerin ordan inip Taner'in karşısına geçiyorum.
"Açıklanan tek şey şu: ' BITTI artık Taner. Sakın arama, gelme, sorma, mesaj atma... Bunları yaptığın an seni ve aileni polise şikayet ederim." Gözlerinin içine baktım. Gitmeye başladım. Giderken Taner'in annesi sinsi gülüşü attı. 3 adım attıktan sonra geri dönüp bir yumruk savurdum.
"Seni pis fahişe"
Yerde burnu kan içindeydi. Çıkışa yönelip hızla yürüdüm. Bu sefer devasa boyuttaki doğru kapıyı açtım.
Nihayet doğru bir çıkış bulabilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baş Belası.!!!!
Teen FictionLise başlarına kadar benim için Aşkın anlamı yoktu. Ama onun gözlerine takılınca geleceğimin; Sadece Kötülerden, Aşktan ve Taner' den ibaret olduğunu anladım. Taner... İsmini söylerken nefret ve tutkuyla karışık bir anlam taşıyan bir isim.. Melek...