'Ne diye bu haldesin?'

348 16 0
                                    

ARSELEN

'Lanet olsun! Ne yapmıştım ben?' Yankı'nın odasından çıktığım gibi odama gittim. Hızlanan kalp atışlarımı durduramıyordum. Bunu ne olduğunu biliyordum. Kapıya yasladığım başımı kendime gelmek adına vurdum. Ne yapıyorsun, delirdin mi Arselen? Salak mısın sen? O senin gibi değil. O normal, karşı cinslerden hoşlanan bir velet. Bu kadarını düşünemedin mi? Kısa, siyah saçlarımı öfkeyle çekiştirdim. Kendime kızgındım. Yanlış yapıyordum, saçma davranıyordum. Hepsi onun suçuydu. Evet, o her defasında burnunu işlerime sokmasaydı, merakını dizginleseydi böyle olmayacaktı. Onu öpmezdim.

Bir şeylerin değişeceğini düşünmüştüm. Her şeyi baştan yazıp, yenilikler yapacaktım. Değişmeyi istiyordum hiçbir etki altında kalmadan. Kimseye esir olmadan, dört duvar arasında sıkışıp kalmadan... Bu değişim beni bitirecekti. Beni benliğimden uzaklaştıran bu nefret edilesi şeyden uzaklaşamıyordum. Onu hissettiğimde anladım ki ben hiç değişmeyecektim. O bende esir olarak kalacaktı. Ne ben çıkartacaktım ne de bir başkası. Sülük gibi, ruhum gibi olmuştu.

Titremeye başlayan ellerime baktım. Heyecandan ya da sinirden değildi. Bu da geçmişin izlerinden biriydi işte. Ardı ardına kesilmeyen kriz. Yoruldum. Bitkindim. Yaşamak istiyordum. Yaşamak... Mutlu olmak istiyordum. Bir kezde olsa o duygunun güzelliğini hissetmek istiyordum. Herkesin dilinde olan tarif edilemez mutluluğu istiyordum. Çok şey mi istiyordum? Bu sorunun cevabı benim için 'evet' oluyordu. Hayallerimi birer birer kaybeden ben yalnız kalmıştım. Issız, kimsenin uğramak istemediği bir adaydı hayatım. Korkunç hikayeleri olan bir ada. Uzaktan seyredilen, yıkılmayı bekleyen ama yıkılmak istemeyen bir ada. Titreyen ellerim buradan uzaklaşmamın habercisiydi. Burak'ı bulmalıydım.

***

Titreyen vücudumla nasıl geldiğimi anlayamadım. Depoyu nefes nefese dolaştım, yoktu. Aramalarıma cevap vermiyordu. Topluluğun içinde olmasını ümit ederek göz attım. Zihnime dolan parça parça görüntüleri geriye ittim. Anlamı olmayan birini hatırlamak istemiyordum.

"Dindirme mi ister misin?" diyen ince sese döndüm. Kahverengi gözlerle karşılaştım. Simay'ın yüzünde tükenmek bilmeyen sırıtışı yerindeydi. Babamın katilinin kızı Simay... Titreyen dişlerimin çıkardığı sesleri inkar edemezdim. Zor durumdaydım.

"Söyle, yalvar bana Arselen Polat! Yalvar ki dindireyim acını." dedi yüzüme değen nefesiyle. Gözlerim yüzünü inceledi. Düşünüyordum. Gitmeli miydim? Belki. Dövüşen adamlara baktım. Yıllardır orada dayak yedim. Bunu dindirecek kadar sert biri yoktu. Gözlerimi kapattım, derin bir soluk aldım. Zihnimde beliren adama küfür savurdum. Gözlerimi açarak Simay'a baktım. Beni büyük hevesle bekliyordu. Dudaklarımı araladım, tekrar kapattım. Sadece bir kez, başka olmayacaktı. Kimse bilmeyecekti.

"Bana yardım et, lütfen... Lütfen yardım et." dedim. Titreyen çenem konuşmamı zorlaştırmıştı. Şuan ondan başka kimse yoktu ve birine muhtaçtım. Evet, ben Arselen Polat şuan birine ölesiye muhtaçtım.

"Benimle gel." dedi önden ilerleyerek. Yüzünde oluşan gülümsemeyi tahmin etmemek mümkün değildi. Yavaş, küçük adımlarla onu takip ettim. Birden durmasıyla durdum. Bana döndü:

"Bu kadar yavaş olma." dedi ve elimi tutup sürükledi. Beni bulunduğumuz yerin arka deposuna getirmişti. Diğerine göre daha küçük ve karanlıktı. Böyle bir yeri nereden buldu yada kim verdi? En önemlisi de Burak'ın bu yerden haberi var mıydı? Elimi tutan eli bıraktım. İncelenecek pek bir şeyi yoktu. Bom boş bir yerdi işte.

"Nasıl bir şey istersin?" diye sordu. Kaşlarımı çattım. Ne dediğini anlayamamıştım. Cebinden küçük bir bıçak çıkardı, havada salladı.

Dönüm Noktam - TAMAMLANDI Where stories live. Discover now