Unutulmayan Korku

259 16 2
                                    

Bora'nin yüzüme karşı söylediği şey afallamıştı beni. Öfke duymuştum.  Öfkenin yanında ise koruma iç güdüsü. Ama kimi koruduğumun farkında değildim. Derin nefes alarak salona girdim. Annem bana bakınca yüreğim yandı. Ela gözlerinden yaşlar akıp gidiyordu. Saklamıyor ve tüm acısıyla ağlıyordu. Sanki kendi oğlunu kaybetmişti. Onu, beni sevdiğinden de çok seviyor gibiydi. Hayatımızdan çıkıp gitmesine rağmen halen varlığını koruyan bir Arselen vardı . Bu bir kaç hafta da nasılda yerleşmişti yüreğimize.
"Anne. .." dedim fısıltılı çıkan sesimle. Annem yerinden kalkıp hızla yanıma geldi. Kollarıyla sıkıca sarmaladı cılız bedenimi.
"O gitti." Dedi kendi kendine konuşuyordu. Kimden bahsettiğini bilmeme rağmen bilmemezlikten gelmeyi seçtim.
"Kim?"
"Arselen..." dedi ve benden ayrıldı.  Kendini toparlamak adına gözyaşlarını silip derin nefes aldı.  Çok güçlü bir kadındı annem. Her ne olursa olsun savaşır ve almak istediği şeyin peşini bırakmazdı. Zor ağlardı. Bu güçlü kadını ağlatmak zordu. Onun gidişi bu denli mi sarstı onu. Anlamdıramıyordum. Annem neden Arselen'e karşı dikkatli davranıyordu.
"Tamam. Yarın okula raporunu getireceğim. Arselen'i bulursanız bana da haber verin lütfen. " Dedi Bora'ya.
Bora oturduğu bej rengindeki tekli koltuktan kalkıp annemin karşısına geçti. 
"Arselen sizin gibi bir teyzesi olduğu için şanslı. Belki de dünyada yaşadığı tek şans sizsinizdir." dedi ve gülümsedi. Annem bu söylediğine huzur dolu gülümsemesini sergiledi.
"O benden fazlasını hak ediyor Bora." Anlamıyorum neyden bahsediyorlar? Kafam düşündükçe çatlayacak gibi oluyordu. Duyduğum şeylerle hayat enerjim sömürülmüştü. Annem Bora'yı geçirirken bende odama gittim.
Çantamı kapının yanına atıp kendimi yatağıma fırlattım. Ve içime unuttuğum bir şey olduğunu fısıldadı biri. Neyi unutmuştum acaba? Ne yapmam gerekirdi? Ah, aklım bir türlü hatırlamıyor. Bunun üzerine başım çatlayacak gibi. Bugün fazlasıyla çalışmıştı beynim. Arselen olayları, dersler, annem... Her şey üst üste gelince neyi düşüneceğimi dahi karıştırıyordum. 

***

Sabah Arselen'siz bir güne başlamıştım. İçim rahat mıydı, mutlu muydum? Bilmiyorum ama içime yerleşen ağırlığı kaldıracak gibi değildim. Okul üniformamı giyer giymez yere gelişi güzel bıraktığım çantamı kapının yanından aldım. Merdivenleri her zamankinden daha yavaş indim. Evde durup gün boyunca uyumak istiyordum. Yapmam gereken uyumak, saçmalıktı aslında. Kendimi süre süre kahvaltı masasına oturdum. Bu halimi gören annem zaman kaybetmeden konuşmaya başladı.

"Günaydını da mı kestik?" dedi. Konuşmak dahi istemiyordu dudaklarım. Ne oluyordu bana? Sanki içimde büyük bir boşluk vardı. Bu boşluğun sebebini de bilmiyordum. Bilsem, bilsem koşa koşa gider doldururdum. 

"Günaydın." dedim zorlayarak. Sesim dahi hayattan kopmuş gibiydi. Annem bu halimi anlayıp karşımdaki sandalyede yerini aldı. Yüzümü inceledi. Bende onu incelemeye başladım. Beyaz teni, ela gözleri, sarı saçları, her zaman gülümsüyor gibi duran ince dudakları, hafif çıkıntılı çenesi ve sol yanağında gülümserken beliren gamzesi. Resmen annemin erkek versiyonu gibiydim. 

"Kafanı dolduran hastaneye yatma durumun değil mi? Dün konuşamadık ama vazgeçmiş değilim Yankı. Sadece..." dedi ve durdu. Sustum ve annemin cümlesini bitirmesini bekledim.

"Sadece sana hak verdim. Senin yanında olsaydım, seninle vakit geçirseydim tüm bunları yaşamayacaktık. Sen de sağlıklı bir birey olacaktın. O... o ilaçlara mahkum yaşamayacaktın." gözlerim dolmuştu ve kalbim biraz rahatlamıştı. Birazda haksızdım. Çünkü,  şu merakım olmasaydı oraya gitmez, beni ilgilendirmeyen o konuya maydonoz gibi atlamazdım.
"Simay" dedim korkuyla elindeki bıçağı profesyonelce tutuyordu. Sanki bunu bir çok kez yapmış gibiydi. Öfkesi üvey babası yüzündendi. Gerçek babasının hapse düşmesi ve orada öldürülmesiyle yıkılmıştı. Artık o tanıdık Simay gitmiş yabancı biri yer edinmişti hayatımıza. Uysal, şen Şakrak, yerinde duramayan ve kendinden önce benimsediği çevresi... Şuan karşımda gördüğüm bu kız çocukluk arkadaşım Simay olamazdı. Dış görünüşlerinde farklılık olmasada davranışları zıttı. Karşımda elindeki bıçağı bırakıp kemeri eline alan Simay'a korkuyla baktım.  Ellerim,ayaklarım bağlanmış yerde dizlerimin üstüne oturtulmuştum. Evet tüm bunları bana yapan karşımda gözü dönmüş Simay'dı.
"Simay, yapma lütfen. Benim Yankı." Dedim korkulu titrek sesimle. Duymuyordu beni. Tanrım lütfen Tanrım kurtar beni buradan. Hem Tanrı ya hem de Simay'a yalvarıyordum. Simay'in elindeki kemer  çıplak bedenime deyince acıyla haykırdım. Ve devam eden o işkenceyle büsbütün yerde kanlar içerisindeydim. Vücudumda ki sızıya rağmen Simay'in gözlerindeki bakıştan korktum. O kendini rahatlamış hissediyor ve memnuniyetle gülümsüyordu. Gözlerimdeki yaşların tükendiğini sanırken tekrar akmıştı yanaklarımdan. Bayılma derecesine gelmiş vücudum direniyordu. Biliyordum ki uyursam gözlerimi kapatırsam bir daha uyanamayacaktım. Bu daha iyi değil miydi? Uyursam kurtulabilirdim bu acılarımdan. Uyursam her şey biterdi. Bu intihar olmaz mıydıTanrım ne yapmalıyım
Soğuk beton üzerinde yarı çıplaktım ve Simay beni öylece bırakıp gidiyordu bu bilmediğim yerde.
"SIMAY! " diye haykırdım arkasından. Bir kez dahi arkasını dönmedi.  Tek kelime etmeden çekip gitmişti.
Soğuk kış rüzgarı bedenimi yalayıp gidiyordu. Tek bir insan dahi geçmiyordu. Duyan yoktu sesimi. Ama yılmadan bağırıyordum.
"Yardım edin!" Günlerce hiç durmadan tekrarlayıp durdum bu cümleyi. Boş duvarlara yalvarıyordum. Üşütmüştüm, ateşim çıkmış, öksürük krizlerine yelken açıyordu sözlerim. Gündüzleri  yalnızdım. Geceye kadar geçen biri umuduyla kapıya bakıyor Tanrı ya dua ediyordum. Ama geceleri yalnız olmuyordum. Fareler,böcekler eşlik ediyordu yalnızlığıma. Bir kaç gün dayanan bedenim artık kendini bırakıp kapatmıştı gözlerini.

Dönüm Noktam - TAMAMLANDI Where stories live. Discover now