~32~

1.3K 52 9
                                    

20 Gün Sonra (6 Mayıs)

Yazardan:

Salıncakta sallanmaya devam ederken, elindeki test kitabı dizlerinin üstüne bilinçsizce düşmüş, kafası arkaya yatmıştı. Yeni yeni doğmaya başlayan güneş, sarı saçlarına vurarak parlamasını sağlarken, gözlerini örten göz kapakları, gördüğü rüyanın etkisiyle kıpırdanıyordu.

Nişandan sonra, Savaş'ın Çanakkale'ye dönmesinin üzerinden günler geçmişti. Güneş kendini, bir ay sonra gireceği sınava verirken, Savaş, çalışmalarına daha sıkı tutunmuş, içinde büyüyen özlemini dindirmeye çalışıyordu. İkisi de birbirlerine olan özlemini hatırlamamaya çalışarak işkerine yoğun kalmışlardı. Ne etraflarında olan biteni umursuyorlar, ne birbirlerini aradıklarında hasarsız çıkıyorlardı. Her seferinde Güneş, Savaş'a belki etmemeye çalışarak ağlıyor, Savaş Güneş'in iç çekişlerini duyarak duvarlara yumruk atıyordu. İkisi de birbirini görememişti. Buna ne Güneş müdahale edebiliyordu, ne de Savaş. İkisinin de işi başından aşkındı. Dayanmaları gerekliydi. Sonunda yaşayacakları kavuşma, onların sabrının en büyük ödülü olacaktı.

Günlerdir bozulan uyku düzeni, onun yine ayakta kalmasına sebep olmuştu. Bahçede bulunan hamağa yatmış, burada yaşadıkları o kısa anı düşünüyordu. O sahne, gözlerinin önünde başa sarıyordu.

Güneşe başını çevirerek bakmaya başladı. Gün doğumu, ona, nişanlısını ilk tanıdığı anı hatırlatmıştı. Her gün olduğu gibi...

Aslında ufukta beliren, ama binalardan görünemeyen kızıllışa bakmaya çalıştı. Onun Güneş'i de, önce kırmızılıkla kendini belli etmişti. Ardından, sapsarı bir halde karşısına geçmişti. Tek fark, onun Güneş'inin batmamasıydı. Henüz...

Güneş'i tepede duruyor, her şekilde ışıklarını ona yolluyordu. Küçüklüğünden beri gün batımını izlemeyi sevmemişti. Her izlediğinde içine bir hüzün çöker, Güneş'i aklına hücum ederdi. Nişanlısının tabirine göre, o gökyüzüydü. Gökyüzü geceleri kararsa da, her zaman oradaydı. Ama güneş, bir doğuyor bir batıyordu. Her zaman yanında değilsi gökyüzünün. Karardığında ondan kaçıyordu. Gökyüzü ona muhtaç olsa da...

Ama Güneş'inin kaçmayacağını biliyordu. Onların günlerinde batış yoktu. Her zaman aydınlık kalmaya çalışıyordu gökyüzü. Kararsa da bir şey olmazdı aslında. Onu aydınlatan bir Güneş'i vardı. Onu hiçbir zaman terk etmeyecek Güneş'i...

Yüzünü ovuşturarak düşüncelerinden kurtulmayı amaçladı. Her sabah gün doğmadan önce uyanıyor, bu hamakta gün doğuşunu izliyordu. Haberi yoktu tabi. Nişanlısıyla gökyüzüne aynı zamanlarda aynı düşüncelerle bakıyorlardı. Bugün sadece bir istisna olmuştu. Genç kız daha fazla uykusuzluğa dayanamamış, gün doğumunu izlerken uyuyakalmıştı.

Adam, yerinden kalkarak eve girdi. Ailesi onun bu durumuna alışmıştı. Sabahları bir hayalet gibi evden çıkıykr, hayalet gibi eve giriyordu. İri cüssesine zıt olarak sessizdi.

Banyoya girip elini yüzünü yıkadı. Uyandığında bunu yapsa da, tekrar serinlemek onu dinç tutuyordu.

Odasına gidip dolabından bir takım elbise seçti. Üstüne hızlıca geçirip aşağı indi. Saat daha 06:26 olmasına rağmen, annesi onun bu saatlerde gideceğini bildiğinden kalkmış ve kahvaltı hazırlamaya başlamıştı.

Hızlıca annesinin yanına gidip yanağından öptü.

"Annem, ben sana demedim mi kalkma diye? İşyerinde yiyorum ben bir şeyler. "

"Tabi, o yüzden kilo veriyorsun zaten. Oğlum, yapma böyle annecim. Birkaç gün daha dayanacaksın. Kendini çok yıpratıyorsun. "

"Anne, onu her aradığımda ağlıyor biliyor musun? Yüreğim dağlanıyor her ağladığında. Bir de bana belli etmemeye çalışıyor. Ne kadar canım yanıyor haberin var mı? "

VasiyetWhere stories live. Discover now